23 Ekim 2013, Çarşamba
Prof. Mustafa Said Yazıcıoğlu, "Efsane vali" merhum Recep Yazıcıoğlu'nun kardeşi.
"Abisi" ele avuca sığmazdı... "Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" odaklı yönetim anlayışına baş kaldırırdı.
"Kardeşi" bir yönüyle ona çekmemiş... Sakin... Ama bir yönü de "Tıpkı abisi" gibi... "Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" demeyen kişilikte.
Anılarını Yazdı: "Ne yan yana ne karşı karşıya" 446 sayfa. (Alfa... Biyografi... Eylül 2013)
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/donat/2013/10/23/anilar
Eski İlahiyat Fakültesi Dekanı, eski Diyanet İşleri Başkanı, eski Bakan Prof. Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun anılarını okurken... Bazı yerlerin altını çizdik:
Toplumun kavgadan hoşlanmadığı sürekli tekrar edilen bir ifadedir... Bu doğru olsa da, kavga edenleri seyretmekten de büyük keyif alındığı bilinmektedir.
Meclis'teki kavgalı oturumları herkes kınar, o seviyedeki insanlara yakıştıramaz... Ancak kürsüden yapılan ağır ithamlarla dolu konuşmaları da heyecan ve keyifle izler.
Bizimki ne güzel vurdu, iyice benzetti diye kahve veya ev sohbetlerinde yankılanır gider.
Olay bir arz - talep meselesidir. Evet... Öyledir... Öyle olduğu içindir ki bizde siyaset "Güreş gibidir... Boks gibidir."
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/donat/2013/10/23/arz-talep-sorunu
Yazıcıoğlu, kitabın sonunda iki tespitte bulunuyor:
1. İnsan, yaratılmışların en şereflisi... Ama bu payeye ulaşırken en rezil durumlara da düşebilir. (Siyasî hırs, aklın önüne geçince.)
2. Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan ayrılınca... Dolmuşa bindim, Hacıbayram Camii'ne gittim. (Koltuk seni değiştirmesin... Milletvekili ya da Bakan oldum diye havaya girme... Yoksa, bu görevler bitince sudan çıkmış balığa dönersin.)
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/donat/2013/10/23/ders
Devlet Bakanı Yazıcıoğlu, Almanya'dan bir mektup alır.
Mektupta yurtdışında yaşayan insanlarımızın "Duygu ve inançlarının istismar edildiği" dile getirilmektedir.
Ve "Türkiye'de konut sahibi yapma vaadiyle" yeni mağduriyetlerin doğmaması için önlem alınması istenmektedir.
Yazıcıoğlu 2 yazı yazar.
Birincisi Dışişleri'ne... "Yurtdışı temsilciliklerimiz vasıtasıyla vatandaşlarımızın uyarılması konusunu takdirlerinize..."
İkinci yazıyı SPK'ya (Sermaye Piyasası Kurulu) yollar... "Böyle bir sorun var, ne yapılabilir" diye.
SPK'dan yanıt gelir:
Bu konu yasaların bize verdiği yetki alanı içinde değildir. Yazıcıoğlu sinirlenir... Ve SPK'ya "Ağır bir yazı" yazar:
SPK yasasında konuyla ilgili çok açık ve net ifadeler olmayabilir.
Ben size sıkıntı olabilecek bir konuyla ilgili yazı yazıp ilgi istiyorum.
Yetkiniz dâhilinde olmasa bile yol göstermek bakımından yardımcı olmak gerekmez mi?
Devletin kurumlarının vatandaşın menfaatlerini korumak adına birbirlerine yardımcı ve destek olması, onların aslî görevleri cümlesinden değil midir?
Benim ilgim yok deyip kenara çekilmek nasıl bir sorumluluk anlayışıdır?
Bu "Ağır yazı" üzerine dönemin SPK Başkanı, Bakan Yazıcıoğlu'nu telefonla arar:
- Önceki yazımızı yok sayınız... Konuyla yakından ilgileneceğim.
- Sayın Başkan... Devlette yazılan yazı yok sayılamaz... Yazıma cevap bekliyorum.
Bu konu önemli... Günlerce yazsak yeridir.
Türkiye'deki yetkililer "Bu bizim konumuz değil" diye senelerce ipe un serdiler... Ve Avrupa'da binlerce gariban "Şu vaadle, bu vaadle... Yüksek faiz yalanıyla" kandırılıp, mağdur edildiler.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/donat/2013/10/23/agir-yazi
0 yorum:
Yorum Gönder