Ahmet Taşgetiren: Bir trafik yazısı
6 Eylül 2003
Vali Recep Yazıcıoğlu için çok şey yazılabilir. Türkiye'de onun geçirdiği kazayı duyup da içi kanamayan insan var mıdır bilemiyorum. Kaza haberi duyulur duyulmaz bir samimi, bir coşkulu, bir yürekli, bir memleket âşığı insanın simasının herkesin içinde acı yumağı halinde somutlaştığını tahmin etmek zor değil. "Bu dünyadan bir Recep Yazıcıoğlu geçti" dedirtecek kadar derin izler bırakan bir insan o, ve hep hafızalarda kalacak bir insan...
Ama ben ondan öte bir trafik yazısı yazmak istiyorum.
Hemen her aileye hesaplanmaz ve dayanılmaz acılar getiren bir afetin yazısını...
Türkiye'de yola çıkıp da, içinde "sağ salim geri dönebilir miyim?" kaygısı taşımayan insan var mıdır? Ya da yolcu uğurlayıp içinde kaygı düğümleri atılmayan?
Kara yolculuğu başlıbaşına bir kaygıdır Türkiye'de...
Biz, trafiğin en derin vurgununu yaşayan bir aileyiz. Trafik canavarının vahşeti yanıbaşımızdan çoluk çocuk 5 kişilik bir can kafilesini aldı ve gitti.
Nice bizler var bu ülkede...
Hep düşünmüşümdür:
Bu kadar ünlü insan bu canavarın kurbanı oluyor. Bu, sadece afetin yaygınlığının işareti... Yani öyle bir vahşet salgını ki, onun tehdidinden hiç kimse masun değil... Kahveci, Menderes, Yazıcıoğlu... Daha dün çocuğunun kolu kopan bir milletvekili, önceki gün evladını kaybeden bir başkası... Menderes orada, Türkiye'deki trafik vahşetinin anıtı gibi duruyor.
Milli Mücadele'de verdiğimiz şehit sayısından çok fazla insan kaybediliyor bir yılda...
Nasıl iştir bu?
İnsan kaybı, milli servet kaybı... hepsi birkaç saniye içinde Türkiye hesabına yazılıveriyor... Ama Türkiye bu ağır hesabı bir daha ödememek için toparlanamıyor.
Oku, oku hep Cahit Sıtkı'yı: "Gitti gelmez bahar yeli - Şarkılar yarıda kaldı..."
Kusur kimde?
Bizde ve trafik altyapısını işleten sistemde...
Bizde... Çünkü esas aktör bizleriz ve bizde, trafiğe çıktığımızda içimizde üreyen canavarı kontrol edecek iç disiplin yok.
Benim bir sözüm var: Trafiğe çıkan insanın veli olması zor. Veli'yi, iç disiplinleri gelişmiş, dünya – ahiret dengesini kurmuş ve kendisini sürekli bir Yüce Kudret'in denetimi altında hisseden insanı kastediyorum. Trafikte veli olmak zor, çünkü bütün sigortaları attıran bir nefsi yarış içine sürükleniyor insan. Bir günah yarışı adeta... Bir öne geçme, alt etme yarışı. Parsayı kapma, kaybeden olmama yarışı... Öfkeyi yenme... Sabır yarışı... Ne kadar zor şey sabır... Az adamla çok para kazanma hırsı... Bütün bunlar bir iç disiplini gerektiriyorsa, nerede bizde o disiplin? Kaç zamandır, kişiliğimizi sağlıklı bir rotaya oturtan terbiye kodlarını yok etmedik mi? Bizim bütün hareketlerimize ebedi bir sorumluluk duygusu yükleyen "Kul hakkı" diye bir kavram çoktandır çıkmadı mı lügatlerimizden... Bizi ne sınırlayabilir ki? Bizi sınırlayan bir iç disiplin yoksa, yolları canavarların yarış pistine döndürmeyi ne önleyebilir ki? Ve otomobiller, otobüsler, kamyonlar içinden cansız canlar çıkarmak için çırpınmanın önünü kim alabilir ki?
Ve trafiğin altyapısı...
Hiç şüphesiz içimizdeki canavarın sahip olma tutkusunu besleyen bir alt yapı noksanı var Türkiye'de... Yol yoksa yol üretmeye çalışan bir canavar hemen devreye giriyor içimizde... Emniyet şeritleri, sol şeritler her şey her şey yol olabilirmiş gibi geliyor... Ama bir anda yollar tükeniyor ve son!!!
Bu Türkiye gerçeği.
Açık olan şu ki, insanlarımızı trafik canavarının elinden kurtaran bir iktidar çok dua alır.
Ancak bunun için, terörle mücadele kadar bir hassasiyet ve gayret göstermek gerekir.
Ve bunun için, bir, insani bir yatırıma, iki altyapı yatırımına ihtiyaç var.
İnsani yatırım, insanı kendinden korumak gibi zor bir iş. Aslında "İçinizdeki canavarı durdurun" şeklindeki slogan, işin bu yanını kavramış bir slogandı. Ama bir slogan yetmiyor. İç disiplinleri geliştiren bir eğitime ihtiyaç var. Eğitimde böyle bir doku oluşturmaya ihtiyaç var. Yani yeni bir insana... "Öteki"nin hukukunu kendi hukukundan önde tutan bir insana... Ve belki kendi canının emanet olduğubilincine sahip, yeterli itinayı göstermemesi halinde intihar etmiş gibi sorumluluk altına gireceği kaygısı taşıyan insana...
Ve Türkiye gibi kara yolculuğunun en etkin ulaşım aracı olduğu ülkemizde trafik altyapısını, mevcut nüfusu ve araç sayısını sağlıklı taşıyacak hale getirmek... Özetle yolu çoğaltmak, yolu sağlıklı hale getirmek...
Hükümetin "duble yol" projesi gerçekten hayati değer taşıyor. Türkiye'nin her yerinden çift yol çalışmalarına dair haberler geliyor. Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, hayat kurtaracak bir hizmetin mimarı olarak kalıcı isim haline gelecek.
Ben bir de hükümetten, aktif bir kampanya bekliyorum. Bu ülkedeki her cana karşı duyarlılığı sergileyecek bir kampanya... İnsanları içlerindeki canavardan koruyacak bir ses. Başbakan dahil, tanınmış isimlerin çağrılarda görev almasını sağlayan bir büyük proje... Belki Aydın Menderes'in etkin katkılarının bulunacağı bir kampanya... Eminim ki bu kampanya acıları yüreklerinde hâlâ taptaze duran yüzbinlerce insanı da bünyesine almakta zorlanmayacaktır.
Kaynak:
https://www.yenisafak.com/arsiv/2003/eylul/06/atasgetiren.html
0 yorum:
Yorum Gönder