Köprüler yıkılmadan
17.12.2006
Aslında bu akşam Habertürk televizyonunda dostum Emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın konuk edildiği ve Melih Meriç'in hazırlayıp sunduğu Basın Kulübü'ne katılacaktım... Lakin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika seyahatine dahil olunca, programa katılamadım...
Kritik bir dönemde Genelkurmay Harekât Başkanlığını üstlenen Korg. Köksal Karabay ve yine dönemin Genelkurmay Plan Prensipler Başkanlığını üstlenen Korg. Reşat Turgut ağabey ile Ankara'da sıkça bir araya gelirdik... Demokrasiye inanan ve olayları global değerlendiren, daima değişimden yana olan, E. Korg. Karabay Paşa ile E. Korg.Turgut Paşanın ülkenin her meselesine kafa yorduklarını ve dert edindiklerini ve çözümler ürettiklerinin şahidiyim...
Basında kalemşorların bir gecede yıktığı, kestiği, kırdığı, karaladığı, yargısız infaz yaptıkları arasına yıllardan beri tanıdığınız dostlarınızın da dahil edildiğini görünce, şahit olunca, bu mesleği yaptığına ve yapacağına da pişman oluyor insan... *
Tıpkı, hayatı televizyon dizisi yapılan bir başka dostum Erzincan Valisi merhum Recep Yazıcıoğlu'nun başından geçen "Köprü" hikayesinde olduğu gibi, her iki general dostumun da ülke uçurumların eşiğinde dururken, âdeta köprü görevi üstlendiklerinin şahidiyim. Erzincan Valiliği görevinden merkeze alındığında Baş Başa programımda kendisine şu soruyu sormuştum;
- "Benim gibi yüksek sesle düşünen adamları birinci mevki yere getirmezler!" diyerek ne anlatmaya çalışıyorsunuz?
Merhum Yazıcıoğlu dedi ki;
-"Kesinlikle öyle ve bu toplumsal inisiyatif olmadığı sürece bizim defterimiz daha çok dürülür."
* "Mağdur olmadığımız zaman insanın aklına demokrasi gelmiyor!" diyen Yazıcıoğlu;
- Prof. Dr. İlber Ortaylı hoca diyor ki, "Apartman yönetimine katılmayan bir millet, demokrasiyi beceremez. Katılımı yok."
Apartman yönetimini biz kime havale ederiz?
Yöneticiye.
Dernekleri, kooperatifleri, başkanlarına.
Vilayetleri ise belediye başkanları ve valilere...
Yani böyle ihaleci ve havaleci bir millet katılımcı değildir.
Katılma olmayınca demokrasi olmaz.
* Şair Ziya Osman Saba'nın "Bu vakitsiz giden yaz" adlı şiirindeki;
-Bitti, üzümün tadı. Gitti vefasız leylekler. Eylül'ün hüznü gitti Süpürüldü gül yaprakları, mısraları okuyunca bir kez daha anlıyorum ki, "yüksek sesle düşünen adamlar birinci mevkilere getirilmeden defterleri dürülür" ve "süpürülen gül yaprakları" misali kurutulup süpürülür...
"Köprü" adamları yakarak, yıkarak, karalayarak bir yere varılmayacağını hâlâ öğrenemedik... Köprü adamlar yıkıldıktan sonra bir anlamı yoktur; Ne üzüm tadının... Ne eylülün... Ne hüznün... Ve ne de sonbaharın... Vefasızlığı sadece leyleklere yakıştıran şairin aklına "dünya vatandaşı" olduklarını iddia eden "kanatsız leylekler" gelmemiş... Lakin, hepimizi bekleyen öyle bir köprü var ki, kıldan ince, kılıçtan keskin... Kimler mi geçecek? Bilmiyorum..
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a311885.aspx
0 yorum:
Yorum Gönder