RECEP YAZICIOĞLU’NUN SÖYLEMLERİNDE MÜZAKERECİ DEMOKRASİ[1]
DELİBERATİVE DEMOCRACY IN RECEP YAZICIOĞLU’S SPEECHES
Dilek
CANYURT*
Özet
Son derece ilginç kişiliğiyle, film senaryolarına ve
akademik çalışmalara konu olmuş Recep Yazıcıoğlu. Sıradan bir bürokrattan
farklı olarak pek çok konuda görüşleri ve çalışmaları olmuştur. Özellikle aktif
olarak medyayı kullanmak suretiyle, Türk siyasal sistemine getirdiği
eleştirileri, dikkat çeken yönlerinden birisidir. Bu bağlamda, Yazıcıoğlu’nun
söylemlerindeki demokrasi vurgusu da bilhassa dikkat çekici bir özelliğidir. Bu
çalışmada, Yazıcıoğlu’nun demokrasi anlayışının baskın unsurlarının, toplumsal
katılıma ve sivil topluma büyük önem veren müzakereci demokrasi teorisi ile
örtüştüğü gösterilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken de Yazıcıoğlu’nun yaptığı
icraatlardan ziyade yazılı ve görsel söylemleri üzerinden araştırmalar
yapılmıştır. Yazıcıoğlu şüphesiz bu önerileri bir teori geliştirmek maksadıyla
yapmamıştır. O’nun ideali, toplumsal bilincin artırılması suretiyle demokrasi
kültürünün oluşturularak Türkiye’deki problemlere çözüm üretmek olmuştur.
Anahtar
Kelimeler: Recep Yazıcıoğlu, sivil toplum, müzakereci demokrasi
Abstract
Recep Yazıcıoğlu, whose extremely interesting
personality has made it to film scripts and become the subject of several
academic works. Unlike ordinary bureaucrats he has got opinions and works in
many different areas. One of his most remarkable traits is his way of actively
using media in order to criticize the Turkish political system. In this
context, the emphasis on democracy in his speeches is especially striking. The
aim of this study is to show that the dominant elements of Yazıcıoğlu’s
understanding of democracy matchs up with the deliberative democracy theory
which places importance to social involvement and civil society. During this
process, the studies have been done on Yazıcıoğlu’s written and visual
discources rather than his actions. Undoubtly it was never his intention to
develop a theory out of these ideas. His
ideal was to find a solution to the
problems in Turkey by increasing social awareness and creating a democracy
culture.
Keywords:
Recep Yazıcıoğlu, civil society, deliberative democracy
GİRİŞ
Recep
Yazıcıoğlu 1971 yılında asaleten atandığı Kalkandere Kaymakamlığı ile Ekim 1999
yılında atandığı merkez valiliğine kadar süren aktif mülki idare amirliği
yapmıştır (Yazıcıoğlu, Popülist Politikaya, 1999a,
7). Bu uzun yıllar süren dönemdeki
gözlemleri ve deneyimleri ışığında, Türkiye’deki siyasal yaşamı, hem devlet
bazında, hem halk bazında tahlil etmiş ve bu konuda tespit etmiş olduğu
eksiklileri ve gereksinimleri hem yazılı, hem görsel olarak elinden geldiğince gündeme
getirmiştir. O kadar ki, adeta bu işi kendi misyonu olarak görmüş, farklı uygulamaları
ve söylemleri ile akademik çalışmalara, kitaplara ve hatta dizi filmlerine konu
olmuş “sıra dışı” deyimini sonuna kadar
hak eden bir bürokrattır. Yazılı ve sözlü söylemleri incelendiğinde,
görüşlerinde özellikle belli perspektifler dikkat çekmektedir. O Türkiye
özelinde sistemin sorunlarını bir bir ortaya dökmüş ve sorunlara ise tek çözüm
olarak ‘demokrasiyi’ işaret etmiştir. Demokrasi vurgusu hemen her konuşmasında
açıkça görülebilmektedir.
Demokrasi
denildiğinde insanların zihninde Batı’daki liberal demokrasi uygulamaları
gelmektedir. Oysaki liberal demokrasi son yıllarda en çok sorgulanan bir
kavramdır. Kendi
içerisindeki paradoksları, özellikle temsili seçim sisteminin eksikliklerinden
doğan meşruiyet sorunu, siyaset felsefecilerini yeni arayışlara itmiştir. Bu
arayışlar neticesinde ise, en dikkate değer yaklaşımlardan biri olarak radikal
demokrasi kuramları ve bu kuramın bünyesinde yer alan müzakereci demokrasi
anlayışı karşımıza çıkmaktadır. Yazıcıoğlu’nun söylemlerinde[2] demokrasi
anlayışı incelendiğinde ise, son yıllarda tartışılan ve liberal demokrasinin
boş bıraktığı alanları telafi edebileceği düşünülen müzakereci demokrasinin idealleri
ile örtüştüğü açıkça görülmektedir.
Hiç
şüphesiz Yazıcıoğlu bir demokrasi teorisyeni değildir, Türkiye’de yaşadıkları
neticesinde siyasal hayatı analiz ederek çözüm üretmeyi amaçlamıştır ve bunu
bir misyon kabul etmiş, merkez valisi olduğu dönemlerde de çağırılan her kesime
giderek toplumsal demokratik bilincin artması için çabalamıştır. Bu çalışma,
Yazıcıoğlu’nun her fırsatta ifade ettiği demokratik değerlerin müzakereci
demokrasi modeline uygun düştüğünü iddia etmektedir. Her ne kadar kendisi tanımladığı modele “güçlü
demokratik yerel yönetim modeli” adını vermiş olsa da, bize göre bu model yerel
yönetimler üzerinden müzakereci demokrasi modelinin çerçevesini
sunmaktadır.
Özellikle
halkın katılımına özel önem veriyor olması, sivil toplumu demokrasinin gerek şartları
arasında sayması, halkın aldığı
kararların icrasının devlet eliyle yapılması gerekliliğine dair düşünceleri. Her
şeyin halkta bittiği, ancak halkın bilinç düzeyinin artması gerekliliğine olan
vurgusu, diğer taraftan uzlaşı ve farklılıkların bir arada yaşaması
gerekliliğine dair gibi bakış açıları bu şekilde düşünmemize neden olmuştur.
Diğer taraftan müzakereci demokrasi modelinin teorisyenlerince açıklanmakta
güçlük çekilen müzakerelerin geçeceği kamusal alanları ise, köylerden, illere
halkın yerel yönetimlere katılımı şeklinde tanımlayarak bir taraftan da müzakereci
modele açılım getirmiştir.
DEMOKRASİ NEDİR?
Demokrasinin,
kökeni Yunancadan gelen bir kelime olması ve devlet konusunda en eski
görüşlere, eski Yunan’da yazılmış edebi eserlerde rastlanması (Akın, 2013, s. 1) gibi nedenlerle, Batılı
tarihçiler demokrasinin kökenlerini Antik Yunan’da MÖ 500-300 yılları
arasındaki uygulamalarda aramışlardır (Tilly, 2014, s. 53). Bu dönemin
uygulamaları çağdaşlarının aksine kırsal nüfusun etkin bir şekilde devlet
yönetimine katıldığı ilk demokratik yönetim şeklini ortaya koymaktadır (Sander,
2013a, s. 39-40). Bu sistemin güçlü temellere sahip
olmasındandır ki Atinalılar yaklaşık 200 yıl halk tarafından yönetilen bir
sisteme sahip olmuşlardır (Dahl, 2010, s. 19).
Atina
şehir devleti, MÖ 5. yüzyıl boyunca
tahmini toplam nüfus 250.000- 300.000 kişi civarında (Thorley, 1996:, s.74)
olan küçük bir şehir devletiydi. Zaten ayrı ayrı bağımsız yapıya sahip yüzlerce
Yunan şehir devleti vardı ve tek bir Yunan devleti ve ulusu söz konusu değildi
(Dahl, 2010, s. 19). Atina demokrasisinde
bir yılda 40 kez toplanan bir meclis vardı ve bu meclislerde yurttaşlar, önemli
konular hakkında müzakere ederek çoğunluk ile kararlar alıyorlardı (Held, 2000
s. 21). Kararların ya doğrudan yurttaşlar tarafından alınıyor ya da kontrol
ediliyor olması, bütün yurttaş kabul edilenlerin kendi düşüncelerini eşit ve
serbest bir şekilde dile getirebiliyor olmaları ve nihai kararın çoğunluğun
isteğine göre alınıyor olması gibi özelliklerinden dolayı Atinalılar
sistemlerine demokrasi adını vermişlerdir
(Mayo, 1964, s. 33-34). Ancak yurttaş denilen kişilerin, sadece yetişkin özgür erkek nüfusunu ifade
etmesi, kadınların, çocukların, kölelerin ve yabancıların herhangi bir
yurttaşlık hakkına sahip olamayışı Yunan demokrasisi ile günümüz demokrasi
anlayışı arasındaki en çarpıcı farklılığı ortaya koymaktadır (Tilly, 2014, s.
53). Demokrasi kavramı daha sonra gelen tarihi süreçlerde adeta unutulmuş,
yaklaşık 2000 yıllık bir uyku döneminden sonra 19. yüzyılda Avrupa ve Kuzey
Amerika’da ki uygulamaları ile gün yüzüne çıkmıştır (Uygun, 2011, s. 113).
Buraya
kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere demokrasi kavramı tarihsel
derinliği olan ve dünden bu güne anlamında önemli oranda genişlemeler ve
değişimler geçirmiş bir kavramdır (Sartori, 1996, s. 287). Demokrasi üzerinde
tartışmalar hala devam etmektedir, bir anlamda bu tartışmaların devam etmesi
insanoğlunun en iyi yönetim biçimini keşfetme arayışlarının bir tezahürü olsa
gerektir. Binlerce yıldır tartışılan bir
kavram olmasından kaynaklı demokrasiye pek çok farklı anlamlar yüklenmiş,
kimileri için demokrasi, özgürlük, bireycilik ve hatta liberalizm anlamına
gelirken, Tocqueville gibi kimileri demokrasi denilince eşitlik kavramını
anlamışlardır. Bazıları için ise
demokrasi, yönetim erkini elinde bulunduranlara anayasal sınırlamalar getirmek anlamına
da gelmektedir (Crick, 2012:, s.17-18). Oysaki salt kelime anlamıyla oldukça sade ve
açık bir ifadesi vardır ki, Yunanca ’da halk, halk kitlesi ya da tam yurttaşlık
ifadeleri ile tanımlanabilen ‘demos’ kelimesi ile ‘iktidar kullanmak’ ya da
‘egemen olmak’ şeklinde açıklanabilecek olan
‘kratein’ kelimelerinin birleşmesi ile demokrasi kelimesi
oluşturulmuştur. (Schmidt, 2002 s. 13). Bu bağlamda da çok basitçe bir
tanımlamayla, halkın egemenliği anlamını içermektedir.
Güncel
olarak demokrasi kavramının siyaset biliminin en çok tartışılan kavramlarından
biri olduğuna şüphe yoktur ve gelinen noktada ise, adeta Tanrısal bir kutsiyete
bürünmüş ve herkes tarafından kabul gören dokunulmaz bir sözcük halini almıştır
(Sartori, 1996, s. 4). O kadar ki demokrasi ile alakası olmayan diktatör
yönetimler bile demokrasi kavramını kullanarak iktidarlarına meşruiyet
aramışlardır. Açıkçası yeryüzünde kaç
adet demokrasi bulunduğu ve bunların nasıl sınıflandırılacağı hususunda siyaset
bilimciler arasında ortak bir görüş mevcut değildir (Diamond, 2003, s.31).
Bununla
birlikte, demokrasi kuramı içerisindeki farklı yaklaşımlara rağmen, bütün
demokrasi kuramları için geçerli olan bazı ortak noktalar da mevcuttur ki,
bunları: Siyaseten karar vericilerin
periyodik olarak yapılan seçimlerle ve gizli oy sistemi ile seçilmesi ve bu
yöntemle kontrol edilmesi; Siyasi eşitlik ve siyasi hürriyetler (muhalif
partilerin çıkmasına olanak sağlamalıdır);
Çoğunluğun kararının kabul edilmesi (Mayo, 1964) şeklinde sıralanabilir.
Yukarıda
bahsi geçen teorik tartışmalar günümüzde pek çok demokrasi modelinin ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Temel olarak bir demokrasi teorisinden söz edilse
bile, gerçekte birçok demokrasi teorileri mevcuttur ve siyaset bilimcilerin
kendilerine özgü farklı sınıflandırmaları olmuştur[3].
Bu kadar fazla sınıflandırmanın olduğu bir alt yapı içerisinde bütün modelleri
değinmenin imkânsızlığı ortadadır. Dolayısıyla da bu çalışmada sadece Recep
Yazıcıoğlu’nun fikirlerine karşılık olabilecek olan radikal demokrasi modeli
üzerinde durulacaktır. Ancak hemen
belirtmek gerekir ki, güncel olarak tartışılan yeni demokrasi yaklaşımlarının ortaya
çıkmasında, demokrasinin kaynağı diye nitelendirilebilecek olan liberal
demokrasinin eleştirisi ve bu eleştiriler neticesinde yeni bakış açılarına
ulaşılmasıdır (Üstüner, 2007, s. 314) ki bu nedenden dolayı önce liberal
demokrasi modeline kısaca değinilecektir.
David
Held liberal demokrasiyi şu şekilde özetlemiştir; egemenliğin halka ait
olmasına rağmen, devlet fonksiyonlarının temsilciler aracılığıyla icra
edilmesi; düzenli seçimler, gizli oy, partilerin yarışması; güçler ayrılığı
prensibi; anayasal, politik, sivil haklar ve özgürlüklerin garanti altına
alınması, ayrıca sivil toplum ve devlet arasında ayrımın belirgin olmasıdır
(Held, 2000, s. 99). Liberal demokrasi modelinin Batı tarihinde uygulanmış en
güçlü siyasal sistem olduğuna şüphe yoktur. Ancak zamanla kendi iç çelişkileri
ve zayıflıkları ortaya çıkmış, bu
çelişkilere ve zayıflıklara ise kendi içinden bir çözüm üretememiştir (Barber, 1995, s. 30-31).
Liberal
demokrasi, özellikle 1980’lerden itibaren ciddi eleştirilerle karşılaşmış;
liberal demokrasinin seçimlerle gelmiş olan belli sayıda temsilci aracılığıyla
işliyor olması, katılım boyutunun eksik kaldığı ve hiçbir zaman temsilcilerin
çıkarlarıyla, halkın çıkarının tam
olarak örtüşemeyeceği için bir temsil krizi yaşadığını savunan görüşler ortaya
atılmıştır (Köse, 2014, s. 90). Demokrasinin
sadece yinelenen seçimlere indirgenmesi ve yönetimin meşruluğunun buna dayandırılması,
halk kitlelerinin yönetime ait meselelere karşı giderek duyarsızlaşması ile neticelenmiştir
(Coşkun, 2007, s. 30-34). Bu duyarsızlaşma da en
önemli problemlerden birini oluşturmaktadır. Köker de, liberal demokrasi
teorisinin meşruiyet temelindeki sorunlarına şu şekilde açıklık getirmiştir;
siyasi kararlar ancak kararlardan etkilenenler karar-alma sürecine özgürce
katılabildiklerinde meşru olabilirler, bu katılma süreci ise bireylerin eşit
olmaları sonucunu doğurur ki, ekonomik güç, toplumsal sınıf, statü ve iktidara
yakın olmak etkili olmamalıdır. Bu siyasi sürece katılan eşit vatandaşlar
gerekli imkânlar noktasında da eşit olmalıdır.
Bunların bulunmadığı liberal demokrasinin meşruiyet krizi yaşadığı ise
bir gerçekliktir (Köker, 1992, s. 113). Liberal demokrasi teorisinin bu
krizinden dolayı da, yeni arayışlar ve
yeni demokrasi kuramları geliştirilmiş, hem liberal demokrasi kuramını
benimseyenler tarafından hem de eleştirel yaklaşımdan çeşitli irdelemelerle
karşılaşmıştır (Köker, 1992, s. 111).
RADİKAL
DEMOKRASİ KURAMI
Liberal
demokrasi eleştirilerinden yola çıkarak ortaya atılmış önemli demokrasi
kuramlarından birisi radikal demokrasi kuramıdır. Radikal demokrasi kuramı,
Jürgen Habermas tarafından geliştirilen bir paradigmadır ve amacı toplumu
oluşturan tüm gruplar ve kolektif kimliklerin katılımı ile demokrasinin yeniden
kurgulanmasıdır (Habermas, 1999, s.137).
Radikal demokrasi yaklaşımı; liberal demokrasinin meşruiyet krizini aşma ve
demokratik yönetimin; ilkeler, normlar ve değerler bazında normatif temellerini
belirleme noktasında hedefleri vardır (Keyman, 1999, s.136-137). Radikal demokrasi kuramı kısaca özetlenecek
olunursa; kimlik-fark ilişkisi temelinde; devletin egemenliği anlayışını
sorunsallaştıran; siyasal alanı küresel-ulusal-yerel etkileşimleri dikkate alarak
genişleten; sivil toplumu tıpkı devlet ve siyasi partiler gibi siyasi bir aktör
olarak değerlendiren ve bu çerçeveden de liberal demokrasi bünyesinde
katılımcılığın önemini vurgulayan bir bakış açısıdır (Keyman, 1999,
s. 11). Görüldüğü üzere radikal demokrasi liberal demokrasiye karşı bir
bakış açısından ziyade onun eksiklerini giderme çabasında olan bir yaklaşımdır.
Müzakereci
Demokrasi
Radikal
demokrasi kuramı içerisinde de farklı bakış açıları bulunmaktadır. Bunlardan en
dikkate değer olanlarından biri ve kanımızca Recep Yazıcıoğlu’nun fikirlerine
en yakın bulduğumuz radikal demokrasi teorisi müzakereci demokrasi teorisidir. Bu
bölümde müzakereci demokrasinin özellikleri anlatılacaktır. Müzakereci
demokrasi kuramı modern kuramlar arasında yerini almış olsa bile, müzakere
anlayışı demokrasi teorisinin doğuşundan beri ona içkin bir fikirdir ve hep
merkezi bir konumda olmuştur. Bu çerçeveden de modern dönemde yoğunlaşan müzakereci
demokrasi tartışmalarının temellerinin demokrasinin doğuşuna kadar gittiği
ifade edilebilir (Mouffe, 2002, s. 86).
Müzakereci
demokrasi modeli, fikir alışverişi niteliğinde
tartışmalar ile en ideal çözümler üretmeyi hedefleyen bir modeldir (Floridia
2013: 3). Bu anlamda farklı görüşlerin bir araya gelebildiği bir uzlaşı kültürünü
idealize ettiği de söylenebilir. Diğer yandan müzakereci demokraside bireyler
eşittir ve bunlar arasında özgür tartışmayı kolaylaştıracak kurumsal bir
çerçeve hazırdır. Bu çerçevenin yanı sıra, rekabete dayalı düzenli seçimler ve yasal
denetim gibi araçların da mevcut bulunduğu bir sistemi öngörülmekte ve kamusal
iktidarın yetkinliğini de bu müzakereler ile güçlü kılmaktadır (Cohen, 1999, s.146-147).
Habermas’ a göre, müzakereci demokrasi iletişimi sadece parlamentoda bırakmayacak,
kamusal alanda oluşan düşünsel kaynakları, çeşitli yöntemlerle merkeze
ulaştırılarak hükümetin irade oluşumuna katkı sağlayacaktır (Habermas, 1999, s. 46-47). Bu anlamda da karar alma süreçlerini belli
prosedürlere bağlamak suretiyle ortaya koyduğundan dolayı da aynı zamanda usulcü
bir yaklaşımdır (Benhabib, 1999, s. 109).
Müzakereci demokrasi teorisinin önde gelen düşünürlerinden Seyla
Benhabib, demokrasi teorisinin normatif temelinin meşruiyet olduğunu ifade
etmektedir. (Benhabib, 1999, s. 101-103).
Müzakereci
demokrasi ise bu noktada liberal demokrasiye bir alternatif olarak meşruiyetin
kaynağını, sadece çıkarların temsil
edilmesi değil, alınan kararlardan
etkilenen herkes tarafından kabul görmesine bağlamakta, yöntem olarak ise, serbest ve açık bir müzakere ortamını
önermektedir (Sitembölükbaşı, 2005, s. 147). Habermas’a göre, gerçek halk
egemenliği ancak müzakereci demokrasi modeli ile sağlanabilir. Bu modelde;
hukuki bir zemine dayalı kurumsallaştırılmış sağlam bir alt yapı ve kültürel
olarak da sivil toplum eliyle hareket geçirilmiş kamunun karşılıklı etkileşim
süreci öngörülmektedir. Bu perspektiften çok normatif olan modelin işleyişi,
özgürlükçü bir siyasi kültüre ve aydın bir siyasi toplumsallaşmaya, bilhassa
kamuoyu oluşturan sivil toplum örgütlerinin çabalarına bağlı bir sistemdir
(Habermas, 2004, s. 163-164). Şunu
belirtmekte yarar vardır ki müzakere süreçleri neticesinde alınan kararların
icrasını hükümet yapacak, sadece halk
belli açılardan hükümeti yönlendirecektir, halkın etkinliğini sağlayan ise
sivil toplum örgütleridir (Habermas, 1999, s. 48-49).
MÜZAKERECİ
DEMOKRASİ VE RECEP YAZICIOĞLU’NUN GÖRÜŞLERİ
Bu
bölümde, Recep Yazıcıoğlu’nun gerek medyada çıkan söylemlerinde geçen, gerek se
kendi yazmış olduğu kitaplarında değindiği öğeler üzerinden model ile
örtüşmeler analiz edilecektir. Yukarıda anlatılan müzakereci demokrasi modeline
ait temel özellikler ile Yazıcıoğlu’nun görüşleri arasındaki örtüşmeleri şu
şekilde açıklayabiliriz:
Radikal
demokrasi kuramlarının devleti sorunsallaştırdığına daha önce değinilmişti,
Yazıcıoğlu da “devlet patron devlet olmamalıdır. Devlet hizmetkâr devlet
olmalıdır” sözleri ile temelde devleti ve sistemi sorunsallaştırmıştır. O bunu
yaparken halkın her şeyi devlete havale eden ve onu kutsayan anlayışını da pek
çok defalar eleştirmiştir (Yazıcıoğlu, Süper Vali Recep Yazıcıoğlu I).
Yazıcıoğlu demokratik anlayışın bir uzlaşı anlayışı olduğuna (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 175) ve farklılıklar
içinde beraber yaşamanın güzelliğine değinmekte, tek tip insan, tek tip zihniyetin ise ancak faşist
sistemlerde olduğunu
Müzakereci
demokrasi modeli özgür ve eşit bireylerin tartışma ortamında yönetime
katılabildikleri kurumsal çerçevesinin hazırlandığı bir sistemi tarif etmiştir ki,
Recep Yazıcıoğlu’nun gerek yazılı eserlerinde gerekse yaptığı konuşmalarında
üzerinde durduğu konulardan biri de bu noktadır; 2001 yılında Aydın Marangozlar Odası
tarafından düzenlenen “Yarınlara Umutla Bakalım” Konferansı’nda: Antik çağdaki Yunan Site
devletlerinde amfi tiyatrolarda yapılan senato tartışmalarına atıf yapmıştır. Oysa güncel haliyle illerin sorunlarının bu
şekilde tartışılamadığını, böyle bir modelin ve sistemin olmadığını ifade etmiş
ve doğrudan demokrasiyi gündeme getirmiştir [4](Yazıcıoğlu, 2001a).
Yine aynı minvalde, insanların kendileri ile ilgili kararları kendileri
almaları gerektiğini savunmuş ve bu konunun “insan hakları” çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir
Yazıcıoğlu da liberal demokrasinin meşruiyet
krizinin farkında olarak söylemlerinde sık sık radikal bir dönüşümden bahsetmiştir.
O’na göre, yönetenle yönetilen kolektif
sorumlulukta ve görevde birleşmelidir (Yazıcıoğlu, 2000, s. 20-123-124). Bunun
olabilmesi için halkın yerel yönetime katılması devlet-millet sentezinin
gerçekleşmesinin bir yoludur ve bu şekilde yönetilen demokratik devlet daha
güçlüdür. (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 32). O’nun öngördüğü
modele göre; merkezin ekonomik, idari ve siyasi yetkilerinin azaltılarak,
yerel toplulukların ve sivil örgütlerin sisteme ortak edilmesi gerekmektedir. Merkezde
toplanmış idari ve siyasi yetkilerin yerel nitelikte olanların tamamının, yerel
topluluklara ve sivil oluşumlara devredilmesini idealize etmektedir (Yazıcıoğlu, 1999, s. 24-62-82; Yazıcıoğlu, Yönetim Sistemimizin Yeniden
Düzenlenmesi, 1992, s. 20). Yerel yönetimlere vergi alma yetkisi
tanınmak suretiyle yerel hizmetlerin kendi mahallinde, çözüme
ulaştırılabileceğini belirtmektedir. Bu vergilendirmeler yoluyla da halkın
yönetime ortak edilebileceğini ve sorumluluk sahibi olacağını iddia etmiştir.
Bu sürecin ayrıca sorumlu ve duyarlı bireyler oluşmasına neden olacağını da
belirtmiştir (Yazıcıoğlu 1999a, s. 36). Teknik
servisler ile halk temsilcileri ve sivil toplulukların yerel meselelerin
kararını müştereken alıyor olmalarının,
müşterek sorumluluk doğuracağını ifade etmiştir (Yazıcıoğlu, 1999b, s.
123). Bu çerçeveden de, halkın yönetime katılmasının, devletin yıpranmasını
önleyeceğini onu daha güçlü kılacağını dile getirmiştir (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 189). Sonuç olarak denilebilir ki, Yazıcıoğlu’nun
güçlü devlet ile kastettiği, halkın sorumluluğu
paylaşmasından dolayı meşruiyet krizinin önlenmiş olmasıdır. Müzakereci
demokrasi modelinin liberal demokrasinin meşruiyet krizine önerdiği çözüm ise,
halkı karar alma süreçlerine ortak etmek suretiyle bu krizin aşılmasıdır ki
Yazıcıoğlu bu anlayışıyla müzakereci demokrasi modeli ile birebir örtüşen bir
bakış açısına sahiptir.
Diğer
yandan müzakereci demokrasi ve dolayısıyla radikal demokrasi kuramları sivil
topluma büyük önem atfetmekte ve halkın katılımının bunlar aracılığıyla
gerçekleşeceğini iddia etmektedir. Aynı şekilde Yazıcıoğlu da sivil oluşumlara önem
vermiş, devletten bağımsız ve demokratik
örgütleri, demokrasinin temel dinamiği olarak görmüştür. Bu bağlamda sivil
topluma hemen bütün söylemlerinde yer vermiştir[5]. O’na
göre, organize olmayan toplumların demokratikleşmesi ve insan haklarını tahakkuk
ettirmesi mümkün değildir ve sivil toplum kuruluşlarının çokluğu nispetinde
demokrasi gerçekleşmiş olacaktır. Dolayısıyla da örgütlenmemiş kesimler ve
grupların seslerini duyurması mümkün değildir (Yazıcıoğlu,1999a,
s.31-32-181-182). Sivil toplum Yazıcıoğlu’nun demokrasi anlayışı için
olmazsa olmaz unsurlardan biridir, O’na göre, halkın
yönetime sadece politikacılar aracılığı ile katılması ara rejimlerin bir
özelliğidir (Yazıcıoğlu, 1999b, s. 99). Aynı bakış açısıyla müzakereci demokrasi
modelinde iletişim sadece parlamentoda
kalmayacak, kamusal alanda oluşan düşünsel kaynaklar, çeşitli yöntemlerle
merkeze ulaştırılmak suretiyle hükümetin irade oluşumuna katkı sağlayacaktır (Habermas,
1999, s. 46-47). Bu sistem ise, sivil
toplum örgütlerinin çabalarına bağlı bir sistemdir (Habermas, 1999, s. 163-164).
Sivil topluma bu denli önem veren Yazıcıoğlu
da, Türkiye’nin demokratikleşmesinin, demokrasinin tabana yayılması ile
olacağını vurgularken, halkın her kademede; köyde kentte, ilçede ilde yönetime
katılması gerektiğini dile getirmiştir (Yazıcıoğlu, 2000, s. 147). Hatta bir söyleminde bunun
yapılabilmesi için de yetki ve sorumlulukların şehir parlamentolarına verilmesi
gerektiğini savunurken (Yazıcıoğlu, 2001b, s.
160), başka bir söyleminde ise, demokratik
katılım ve çoğulculuğun sağlanabilmesi için, merkezin yetkilerinin yerel meclislere ve
komisyonlara ve sivil örgütlere devredilmesi gerektiğini (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 102) ileri sürmüştür. Bunun
nasıl yapılabileceğini ise; vatandaşlara; seçilmişleri geri çekme, yerel
meclisleri referanduma zorlama, meclislerin özel toplantılarında soru sorma,
meclis komisyonlarına katılma, yerel
yönetim kararlarına iptal davası açma gibi katılım olanakları sağlanması şeklinde tarif etmiştir (Yazıcıoğlu, 1999a,
s. 101). Bu şekildeki düşünceleri ile, Habermas’ın halkın düşünsel kaynaklarının
merkeze nasıl iletilebileceğine de bir açılım getirmiş olmaktadır.
Müzakereci modelde icra
organı hükümettir, halk belli açılardan hükümeti yönlendirecektir, bu noktadan
da halkın etkinliğini sağlayan ise sivil toplum örgütleridir (Habermas 1999:
48-49). Yazıcıoğlu da demokrasinin
vazgeçilmez şartının, icra organlarının değil, karar organlarının halk
tarafından seçilmesi (Yazıcıoğlu, 2001b, s.38) olduğunu belirtmek suretiyle
yine müzakereci demokrasi ile benzer görüşleri savunmuştur.
Müzakereci paradigma’da işleyişin gerçekleşmesi, özgürlükçü
bir siyasi kültüre ve aydın bir siyasi toplumsallaşmayı (Habermas 2004:
163-164) gerektirmektedir. Yazıcıoğlu da Türk toplumunun demokratik
vurdumduymazlığının farkındadır ancak, bunun bir süreç olduğunu düşünmekte ve
yerel yönetimlerden başlanarak toplumsal bilincin artacağına ve demokrasi kültürünün
yerleşeceğine inanmaktadır. Yazıcıoğlu’nun ifadeleriyle:
“Demokrasi bir kültür ve yaşam biçimidir. Henüz katılmalı yönetim,
müşterek karar, müşterek sorumluluk şeklinde bir kültür oluşmamıştır. Toplum
yaşadığı dar muhitte, demokratik katılım ve yönetimi öğrenecek; bilahare yerel
idarelerde yönetime katılmak, yerel sorumluluk üstlenmek, çözüm ve tercihler
noktasında bir yaşam kültürü ve bir hayat felsefesi biçimi, belirli süreçte
oluşacaktır” (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 30-34).
Yazıcıoğlu demokrasinin bir hedef ve amaç değil bir yaşam biçimi (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 180) olduğunu belirterek bunun deneme yanılma yoluyla kazanılan bir kolektif sorumluk olduğunu (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 104) ifade etmiştir. O’na göre demokrasi, yukarıdan aşağıya çabalarla öğretilen bir şey değildir. Ancak, halkın kendi kendine uygulayarak deneme ve hata yapma yolu ile öğrenebildikleri bir yaşam biçimidir (Yazıcıoğlu, 1999b, s. 72-107-114). Bu anlamda da kendisine bir öğretmen rolü biçmekte ve söylemleri yoluyla halkın katılımcı ve sorgulayan bir kültürü edinmeleri misyonunu pek çok söyleminde ifade etmektedir. Bu çerçeveden de, özellikle toplum içerisinde; “hükümet uzaktan, yönetim yerinden olur. Katılmalı yönetim; yurttaşların kamusal hizmetlere katılma hakkı; yerinde, halka yakın yerel idareler eliyle; daha az devlet daha iyidir; devletin küçülmesi; teknik devlet; demokratik katılım; çoğulculuk; merkezden yönetim yerinden yönetim; demokratik yerel idare; vermeden almak; üretmeden tüketmek”. Şeklinde sıraladığı klişeleşmiş anlayışların tartışılması gerektiğine dikkat çekmektedir (Yazıcıoğlu, 1999a, s. 36). Yazıcıoğlu sistemi ancak halkın değiştirebileceğini, halkın ise bu şekilde bir talebinin olmadığını ifade etmiş ve bunun uzun vadeli bir halk eğitimi ile başarılabileceğini iddia etmiştir. O’nun bakış açısına göre sistemde radikal bir değişime ihtiyaç vardır ve bunu ancak halkın kendi başarabilecektir (Yazıcıoğlu, 2001b, s. 18-20-123).
Bu ifadelerden sonra belirtilmesi gereken diğer bir konu da, müzakereci demokrasi modeli
içerisinde alt birim olarak mikro ve makro modeller denilebilecek modellerin
varlığıdır. Bu model farklılıklarının sebebi ise sivil toplumun devlet
karşısındaki konumu ile ilgilidir. Makro modeller söylemsel müzakere
süreçlerinin yanı sıra protesto, boykot gibi eylem içeren radikal davranış
formlarının da sivil toplum tarafından devlete karşı bir ifade şekli olduğunu
kabul etmektedirler (Hendriks, 2002: 9). Yukarıdaki açıklamaların ışığında, Yazıcıoğlu'nun
görüşlerinin ise makro modellere daha uygun düştüğü görüşündeyiz. Zira o
haksızlık karşısında “susan dilsiz şeytandır” geleneğinin tekrar canlanması gerektiğini
ve toplumsal tepkinin gerekliliğine bilhassa dikkat çekmedir (Yazıcıoğlu, 1999a,
s. 14-25).
Yazıcıoğlu’nun
öne sürdüğü görüşler yerel yönetimler etrafında örgütlenmektedir. Ancak yerel
meclis ve yerel liderliği demokrasini okulu olarak gören anlayışı (Yazıcıoğlu, 1999b,
s. 32) ve demokratik kültürün dar daireden geniş daireye yayılmasının
zamanla olacağına dair görüşleri demokrasiyi katılıma bağlaması gibi nedenlerle
genel bir yönetim anlayışı olarak müzakereci modele uygun düştüğü ifade
edilebilir. Zira o gerçek demokrasinin yerel yönetimlere katılım ile
gerçekleşeceğini ifade etmiştir (Yazıcıoğlu,
1999b, s. 45) . Bu çerçeveden de
radikal demokrasi modelinin güç aldığı en önemli alan olan olarak yerel
yönetimler (Baytok, 2010: 1) karşımıza çıkmaktadır ki Yazıcıoğlu’nun yerel yönetimler
üzerinden tartışmalarını yapmış olması, görüşlerinin müzakereci paradigma ile
olan benzerliğini ortaya koymaktadır.
SONUÇ
Demokrasi
kavramı binlerce yıllık bir tarihsel derinliğe sahip, belki de bu nedenden
dolayı da çok tartışılan ve daha iyi bir yönetim tarzının nasıl olacağı
sorununa cevap arayan nitelikteki bir çabanın ürünüdür. Bu bağlamda da son
derece farklı perspektiflerden bakan teorisyenler toplumsal sorunlara çözüm
önerileri olarak değişik modeller önermektedirler. Bunlardan en güncel olarak
tartışılanlardan birisi de müzakereci demokrasi modelidir ki; farklılıkların
bir arada yaşayabileceği ve uzlaşabileceği müzakere ortamlar aracılığıyla
halkın kendisini ilgilendiren konular hakkında aktif katlımı benimseyen bir
modeldir. Bu modelin temel hedeflerinden biri; liberal demokrasinin en önemli
çıkmazlarından olan meşruiyet sorununu aşmaktır. Zira halk tarafından meşru
görülen ve halkın desteğini alan uygulamalar devleti güçlü kılacak unsurlardır.
Recep Yazıcıoğlu da uzun yıllar gerçekleştirdiği bürokratlık hayatında
özellikle devlet anlayışından ve sistemden kaynaklı sorunları birebir yaşayarak
görmüş, bu sorunlara sessiz kalmak yerine sorunların çözümü adına uygumalar
yapmıştır. Sadece icraatları değil söylemleri aracılığı ile de bu sorunları sık
sık dile getirmiş ve sistemde radikal bir değişimin olması gerekliliğine dikkat
çekmiştir. O söylemlerinde halkın
katılımına ve sivil topluma çok önem vermekte, bunun yanı sıra halkın uzlaşı
içerisinde ve farklılıkları bünyesinde
barındırarak birada yaşaması idealinin demokrasinin bir şartı sayarken, halkın
tepki göstermesinin gerekliliğine vurgu yapmıştır. Yöntem olarak da halkın
katılımının kendi mahalli çevresinden başlayacağını, yerele ait sorunların
mahallinde çözülmesi gerektiğini dile getirmiştir. Mahalli idarelerde, sivil
toplumun aktif katılımını önermektedir. Diğer taraftan demokrasinin bir yaşam
biçimi olduğunu ve bunun deneme yanılma yoluyla topluma mal edilebileceğini
ifade etmiş, bu konuyu sık sık gündeme
getirmek suretiyle de söylemler yoluyla halkı eğitmeyi kendisine bir misyon
edinmiştir. O’nun söylemleri üzerinden
yaptığımız bu çalışmamızda Yazıcıoğlu’nun görüşlerinin müzakereci demokrasi
modeli ile en temel konularda örtüştüğü öne sürülmektedir. Kuşkusuz O bir
siyaset felsefecisi değildir, teori geliştirme gibi bir ideali yoktur, söylemlerinde Türkiye’deki sistemden ve
toplumdan kaynaklı problemleri aşmayı hedeflemekte ve çözüm önerileri
sunmaktadır. Bu nedenle de O’nun görüşlerinin uygun düşebileceği farklı
demokrasi modelleri olabileceği gibi, müzakereci demokrasi modelinden ayrılan
yönlerinin bulunabileceği muhakkaktır.
KAYNAKÇA
Akın, İ. (2013). Devlet Doktrinleri (2. b.).
İstanbul: Beta Yayıncılık.
Barber, B. (1995). Güçlü Demokrasi: Yeni Bir Çağ İçin
Katılımcı Siyaset (1. b.). (M. Beşikçi, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Baytok, E. (2010). Radikal Demokrasi ve Türkiye'deki Siyasi
Partiler. Ankara: Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi
ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı.
Benhabib, S. (1999). Müzekereci Bir Demokratik Meşruiyet
Modeline Doğru. Demokrasi ve Farklılık: Siyasal Düzenin Sınırlarının
Tartışmaya Açılması (Z. Gürata, & C. Gürsel, Çev., 1. b., s. 101-139).
içinde İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi.
Cohen, J. (1999). Müzakereci Demokraside Usül ve Esas. S.
Benhabib (Dü.) içinde, Demokrasi ve Farklılık (Z. Gürata, & C.
Gürsel, Çev., 1. b., s. 140-173). İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi
Akademisi.
Coşkun, M. K. (2007). Demokrasi Teorileri ve Toplumsal
Hareketler. Ankara: Dipnot Yayınları.
Crick, B. (2012). Demokrasi. (Ü. H. Yolsal, Çev.)
Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Dahl, R. A. (2010). Demoktrasi Üzerine (2. b.). (B.
Kadıoğlu, Çev.) Ankara: Phoenix Yayınevi.
Diamond, L. (2003). Defining and Developing Democracy.
RobertDahl, & I. v. Jose´AntonioCheibub (Dü) içinde, The Democracy
Sourcebook. London: The MIT Press.
Floridia, A. (2013). Participatory Democracy versus
Deliberative Democracy: Elements for a Possible Theoretical Genealogy. Two
Histories, Some Intersections. 7th ECPR General Conference, (s. 1-53).
Bordeaux.
Gözler, K. (2011). Anayasa Hukukunun Genel Teorisi
(Cilt I). Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
Habermas, J. (1999). Demokrasinin Üç Normetif Modeli. Demokrasi
ve Farklılık: Siyasal Düzenin Sınırlarının Tartışmaya Açılması (Z. Gürata,
& C. Gürsel, Çev., 1. b., s. 37-50). içinde İstanbul: Dünya Yerel Yönetim
ve Demokrasi Akademisi.
Habermas, J. (2004). Öteki Olmak, Öteki'yle Yaşamak
(3. b.). (İ. Aka, Çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Held, D. (2000). Models of Democracy (2. b.). Polity
Press: Cambridge.
Hendriks, C. (2002). The Ambiguous Role of Civil Society in
Deliberative Democracy. Jubilee conference of the Australasian Political
Studies Association. Canberra.
Keyman, F. (1999). Türkiye ve Radikal Demokrasi (1.
b.). İstanbul: Bağlam Yayınları.
Köker, L. (1992). Demokrasi Üzerine Yazılar. Ankara:
İmge Kitabevi Yayınları.
Köse, S. C. (2014). Müzakereci Demokrasi Kuramı ve Toplumsal
ve Politik Dönüşümün İmkânları: Kürt Açılımı Üzerine Bir İnceleme. Spectrum:
Journal of Global Studies Special Issue, s. 89-115.
Mayo, H. B. (1964). Demokratik Teoriye Giriş. (E.
Kongar, Çev.) Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları.
Mouffe, C. (2002). Demokratik Paradoks (1. b.). (A. C.
Aşkın, Çev.) Ankara: Epos Yayınları.
Sander, O. (2013a). Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e
(25. b.). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Sartori, G. (1996). Demokrasi Teorisine Geri Dönüş (2.
b.). (T. Karamustafaoğlu, & M. Turan, Çev.) Ankara: Yetkin Hukuk Yayınları.
Schmidt, M. G. (2002). Demokrasi Kuramlarına Giriş.
(M. E. Köktaş, Çev.) Ankara: Vadi Yayınları.
Sitembölükbaşı, Ş. (2005). Liberal Demokrasinin Çıkmazlarına
Çözüm Olarak Müzakereci Demokrasi. Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi(10), s.
139-162.
Thorley, J. (1996). Athenian Democracy. London and New
York: Taylor and Francis.
Tilly, C. (2014). Demokrasi (2. b.). (E. Arıcan, Çev.)
Ankara: Phoneix Yayınevi.
Türköne, M. (2013). Siyaset. İstanbul: Nesil Yayın
Grubu.
Uygun, O. (2011). Demokrasi Tarihsel,Siyasal ve Felsefi Boyutlar.
İstanbul: Oniki Levha Yayıncılık.
Üstüner, F. (2007, Aralık). Radikal demokrasi: “Liberalizm
mi,. ODTÜ Gelisme Dergisi(34), 313-336.
Yazıcıoğlu, R. (tarih yok). 05 10, 2016 tarihinde Recep
Yazıcıoğlu İle Sistem Üzerine: https://www.youtube.com/watch?v=Sl5u79F1Rcc
adresinden alındı
Yazıcıoğlu, R. (tarih yok). 04 02, 2016 tarihinde Süper Vali
Recep Yazıcıoğlu I: https://www.youtube.com/watch?v=i7ahcNQ7eEw adresinden
alındı
Yazıcıoğlu, R. (1992). Yönetim SistemimizinYeniden
Düzenlenmesi . Çağdaş Yerel Yönetimler, I(3), s. 7-24.
Yazıcıoğlu, R. (1999a). Popülist Politikaya, Tıkanmış
Ekonomiye, Yozlaşmış Sisteme, Sil Baştan. İzmir: Yazıcı Basım Yayıncılık.
Yazıcıoğlu, R. (1999b). Bu Sistem Değişmeli (4. b.).
İstanbul: Birey Yayıncılık.
Yazıcıoğlu, R. (2001a). Yarınlara Umutla Bakalım
Konferansı. 05 01, 2016 tarihinde Youtube:
https://www.youtube.com/watch?v=dVUT0d_yFFY adresinden alındı
Yazıcıoğlu, R. (2001b). Sıradışı Bir Vali Recep
Yazıcıoğlu: Söyleşiler ve Yorumlar (2. b.). İstanbul: Birey Yayıncılık.
Yazıcıoğlu, R. (tarih yok). İskilipli Atıf Hoca
Konferansı. https://www.youtube.com/watch?v=HyrgN0VKvE4 adresinden
alınmıştır
[1] Bu bildiri 2016 yılı
“Uluslararası Erzincan Sempozyumu Bildiriler Cilt 2, 793-802”de yayınlanmıştır
*Öğretim
Görevlisi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mudurnu Süreyya Astarcı MYO, Bolu,
Türkiye, dcanyurt@gmail.com.
[2] Söylemlerinden
kastedilen konuşmaları ve yazılı eserleridir.
[3]Örneğin: Sartori;
seçimli demokrasi, katılımcı demokrasi, referandumlu demokrasi, ve yarışmacı
demokrasi teorisi şeklinde (Sartori, 1996, s. 15),Türköne; doğrudan demokrasi,
temsili demokrasi, liberal demokrasi, totaliter demokrasi, radikal demokrasi,
tekno-demokrasi, müzakereci demokrasi, konsensüs demokrasisi (Türköne, 2013, s.167-168)
şeklinde sınıflandırmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.
[4]Doğrudan demokrasi:
Halkın temsili olarak yönetilmesini reddeden ve doğrudan yönetime katılmasını
öngören bir modeldir. Ancak pratik nedenlerden dolayı bu gün milyonlarca kişiyi
bir araya toplayarak seçim yapmak mümkün olamayacağı için ütopik bir anlamı
vardır (Gözler, 2011: 655). Kanımızca,
Yazıcıoğlu halkın aktif katılımına olan ihtiyacı belirtmek için zaman zaman
söylemlerinde, Yunan site devletlerinin işleyişine vurgu yapmaktadır. O’na göre
Antik Çağdaki bu sistem canlı ve dinamik aynı zamanda çoğulcu (Yazıcıoğlu, 2001a) olduğu için değerlidir.
Sadece Antik çağdaki katılıma değil Beylikler döneminde ve Osmanlı dönemindeki
Eşraf gibi toplumsal yapılanmalara da söylemlerinde sıkça değinmektedir. Katılıma
ve adı geçen dönemlere 1992 yılında yayınlanan “Yönetim
SistemimizinYeniden Düzenlenmesi” makalesinde de değinmiştir.
[5]Bakınız: Yazıcıoğlu, Bu Sistem Değişmeli, 1999; Yazıcıoğlu, Süper Vali Recep Yazıcıoğlu I-2;
Yazıcıoğlu, Sıradışı Bir Vali Recep Yazıcıoğlu: Söyleşiler ve Yorumlar, 2001;
Yazıcıoğlu, Popülist Politikaya, Tıkanmış Ekonomiye, Yozlaşmış Sisteme, Sil
Baştan, 1999; Yazıcıoğlu, Yarınlara Umutla Bakalım Konferansı, 2001.
0 yorum:
Yorum Gönder