27.07.2020
Rüzgâr nereden esti bilmiyorum ama bugünlerde merhum Vali Recep Yazıcıoğlu sıkça konuşuluyor. Her yeni vali atamasında “…Bana bir zamanların unutulmaz valisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nu hatırlattı” diyen meslektaşlarımda bir Recep Yazıcıoğlu ütopyası var...
İnsanlar, şehirler ve dünya değişirken her doğan gün kendi zorlukları ve fırsatları ile geliyor. “Zorluklar” yeteneklerin ortaya çıkması için fırsattır.
Bir dostum “Yiyecek bir lokma ekmeğin, içecek bir damla suyun varsa ve yattığın yerden doğrulup ayağa kalkabiliyorsan hiçbir şeyden şikâyet etmen gerekmez...” demişti. Ben de kendisine "Depremde üç gün enkaz altında kaldıktan sonra çıkarılan biri için bu sözü söylemek kolaydır. Zor olan normal zamanlarda ve elinde güç varken bunu söylemektir" dedim...
Kendisi de bana “Böyle birini tanıyor musun?..” dedi. Ben de dedim ki:
"Evet tanıyorum... Bir akşam mesai sonrası büroma geldiğinde ağlamaktan gözleri şişmiş bir vali vardı. 'Böyle seni perişan eden nedir?' diye sordum. Dedi ki:
-Öğleden sonra makama yaşlı bir köylü geldi, sırtında felçli ve özürlü yetişkin oğlunu almış bir keder hamulesi.
-Sayın Vali bu yükü taşıyamıyorum var biraz da sen el at… deyip koltuğa bıraktı... Ne adamın ne çocuğun tutar tarafı yok, aklım başıma benim zor gelir… Bizim derdimiz ne? Yiyecek bir lokma ekmeğin, içecek bir damla suyun varsa doğrulup ayağa kalkabiliyorsan…”
Bahsettiğim kendisiyle sekiz buçuk yılı aşkın süre birlikte çalışma imkânı bulduğum merhum Vali Recep Yazıcıoğlu. Bugünlerde “korona” musibetinin baskısıyla daralınca söz dönüp dolaşıp “dar günlerin valisi”ne geldi...
Yazıcıoğlu; performans çıtası yüksek ancak ulaşılmaz değildir. Onu bir bürokrat olarak farklı kılan Erzincan’da hem doğal afetlerle hem de terörle mücadelede başarılı olmasıdır. Tuhaf olan ise başarılı olmak isteyen çoğu yöneticinin bunu kabul etmekle birlikte aksi yöne gitmeleridir.
Yazıcıoğlu özellikle Erzincan’da görev yaptığı yıllar yeteneklerini ortaya çıkarma fırsatı veren zorluklarla test oldu. Bunlar 1992 Erzincan depremi, hemen ardından Erzincan’ın Sansa Boğazı'ndan başlayıp Başbağlar’a ulaşan Barasor Vadisi'ni içine alan yaklaşık 300 kilometre uzunluğundaki “Kuzey Yamaç”tan gelen terör tehdidi idi...
Ve üçüncüsü de onun tabiri ile kamu yönetiminin muzdarip olduğu “mamudizim” hastalığına karşı verdiği mücadeledir..
Bu üç sahadaki amansız mücadelede itiraf edelim ki yalnız değildi ve halk tabanında da karşılık buldu. Halkta karşılığı olan bir kamu yöneticisinin medya tarafından fark edilmesi daha sonra akademik alanda da tecrübelerinin paylaşılması doğaldır. Bütün bunları bir köşe yazısında açmak mümkün değil ama “Bütün bunlar nasıl oldu?..” sorusuna verilecek kısa cevaplar var.
Merhum Vali’nin yönetim tarzı basit ve kolay anlaşılabilir. Onu farklı kılan sürekli “Halkın içinde” bulunması, onları dinlemesi, mevcut sorunlarını fark etmesi ve çözüm yolları üretmesidir. Çözümlerinin hepsinin doğru olduğu söylenemez ve zaten beklenmez de ancak çözüm gayreti içinde olması insanların “işte hâlden anlayan, bizim gibi ve bizden biri” diye kabulünü mümkün kıldı...
İnsanlar her zaman aranıp sorulmaktan mutlu olmuş, temas kurmayı bir avantaj olarak görmüştür. Aksi durum yöneticiyi yabancılaştırır ve sevimsizleştirir. Oysa çoğu yönetici yakın teması yetki ve otoriteyi paylaşım olarak vehmeder. Oysa bu yaklaşım onu itici kılar ve karşı taraftan “Kibirli” olarak görünür. Bazen köylerdeki mütevazı hizmet programlarında Yazıcıoğlu; “…Hadi bakalım, konuşmayı sen yap…” diye çoğu arkadaşımızı ileri sürdüğü olmuştur.
Trajik olan ise sıkıntıya düşünce “Devlet nerede?..” diye kurtarıcı bekleyenler onun heyecanlı konuşmalarından mutlu olmuş ama “halk kendi sorunlarının sahibi olsun” deyince de rahatsız olmuştur...
1980'li yıllarla kıyaslandığında bugün yerel yönetimlerde de çok değişim yaşandı, hem mevzuat hem bütçe bakımından daha güçlü. Buna rağmen hâlâ devleti “aşkın bir yerde" gören halkın beklentileri tam değişmedi. “Ceberrutizim ve havalecilik” vehminden kurtulmak ancak halkla sıkı ve samimi temas ile mümkündür.
Kapıların açık veya kapalı olması önemli değil esas olan “ulaşabilir ve ulaşılabilir” olmaktır. "Halkla ne zaman birlikte olmak lazım?.." derseniz, cevap; “Her zaman...”
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/hikmet-koksal/614610.aspx
0 yorum:
Yorum Gönder