Recep Yazıcıoğlu’nun vefatının üzerinden tam yirmi yıl geçti... Hasret dolu, hüzün dolu yıllar...8 Eylül 2003’de aramızdan ayrılmıştı... Milyonların duasını arkasına alarak… Sağcısı, solcusu… Milliyetçisi, demokratı… Kısacası Türkiye’de her kesimden insanın sempatisini toplamıştı o... Allah rahmet eylesin...
Gideli yirmi yıl olmasına rağmen O’nu unutabildik mi? Mümkün değil... Yeri geldiğinde sözlerin mihenk taşı, örneklerin hası o değil mi hala?... Dükkanların önüne atılan hasır sandalyelerin baş misafiri hala o değil mi? “On beş gün oldu bana uğramadı” diyerek kendisine küsen terzinin attığı ilmiklerde hala onun ismi işlenmiyor mu? Tarlasında çalışırken küreğini elinden aldığı köylünün şaşkınlığı geçti mi acaba? Meşin montunu kulaklarına kadar çekip caddelerde dolaştığını görenlerin hayreti; rüşvet alırken suçüstü yakaladıklarının korkusu geçebildi mi?
Teröristler köyü bastığında, olay yerine giderken, ‘senin çoluk çocuğun küçük, ölürsen yetim kalırlar istersen sen gelme’ deyip bıraktığı makam şoförünün gözyaşları dindi mi acaba? Başbağlar katliamında, olayın hemen akabinde yanlarına giderek teselli ettiği yüreği yanık anneler, çocuklarıyla birlikte onun da yolunu gözlemiyorlar mı?
Ziyaretine gittiği ilkokulda her şeyi bir yana bırakıp boyunlarına sarıldığı çocukların ona olan hayranlığı geçti mi? Ya Deprem çadırında sütünü eliyle içirdiği çocuklar... hala adını anmıyorlar mı? Çocuğuna Yazıcıoğlu’nun resmini gösterip, ‘al, bunu masanın üzerine koy ve her zaman hatırla! Kalkandere’ye kaymakam gelmişti bir zamanlar, şimdi vali oldu, eğer onun gibi bir vali olacaksan seni okutacağım’ diyen babanın ve okuyup kaymakam olan çocuğun ufkunda hala onun ismi yok mu? Ne mutlu ona ve ailesine… Bugüne kadar Türkiye’den yüzlerce vali geldi, geçti. Bu kadar sevgi seline mazhar olmuş kaç vali gördünüz? O, farklı bir valiydi... Her türlü probleme çözüm üretmek için vardı... İnsanların önüne engel koyan tipik bürokratlardan değildi... İnsanların önünü açmak, onları keşfetmek ve mutlu etmek için yaşayan biriydi... Devletin soğuk yüzünü değil, insanlığın sıcaklığını temsil ediyordu... Yeri geldiğinde, halkla birlikte top oynayabiliyor, halkla oturup kaynaşmayı devlet ciddiyetine aykırı görmüyordu... Hepsinden önemlisi, kendinden emindi... Ama asla halka tepeden bakmadı... Böyle olduğu için de “devletli” olmayı somurtmak olarak anlayanlardan değildi... Gül yüzlü, güler yüzlü ve şen-şakrak bir valiydi... Kısacası O, halkın valisi idi... Ve tüm Türkiye’ye önemli bir mesaj verdi: “Ne ekerseniz onu biçersiniz...”
Kaynak:
https://www.tokathaber.com.tr/vali-yazioglu-anisina-pabuccu-kaleme-aldi
0 yorum:
Yorum Gönder