UNUTULMAYAN VALİ RECEP YAZICIOĞLU ARAŞTIRMALARI (1967-2003)

Ziyaretçi

"BAĞIŞ YAPARAK ARAŞTIRMALARA VE İÇERİĞE" DESTEK OLMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

8 Mayıs 2024 Çarşamba

TERÖRLE MÜCADELEDE BÜROKRATLARIN ROLÜ: RECEP YAZICIOĞLU ÖRNEĞİ

TERÖRLE MÜCADELEDE BÜROKRATLARIN ROLÜ: RECEP YAZICIOĞLU ÖRNEĞİ*

 Özet 

Her ülkenin jeopolitik konumuna veya tarihsel sürecine göre birtakım güvenlik ve terör sorunları olabilmektedir. Ülkeler güvenlik ve terör sorunlarını çözebilmek için gayret göstermektedir. Zira devlet, vatandaşlarının güvenlik ihtiyacını da karşılamakla yükümlü bir aygıttır. Devlet olarak terörle mücadelede başarı elde etmenin yolu öncelikle meseleye bakış açınızla ilgilidir. Bu konuda bugüne kadar defalarca denenen fakat kısa vadeli sonuçlar elde etmenin ötesine geçemeyen mücadele yöntemi, tamamen kolluk kuvvetleri üzerinden yürütülen silahlı mücadeledir. Bu yöntemin uzun vadede ülkemizin terör sorununu çözmediği ortadadır. Fakat asıl terörle mücadele dediğimiz şey içerisinde silahlı mücadelenin yanında idari, sosyal, siyasal, ekonomik ve toplumsal birçok faktörü bulunduran bütüncül bir yaklaşımla ele alındığı takdirde tam anlamıyla verim alınabilecek bir kavramdır. 

Bu bağlamda terörle mücadele açısından devlet kademesinde yer alan her bir bürokrata ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Recep Yazıcıoğlu söz konusu bu sorumluluğu kendi bünyesinde fazlasıyla hisseden, görev aldığı her bir kademe ve görev yaptığı her il ve ilçede bunun bilincinde olan bir devlet adamıdır. Görev yaptığı yerlerde terörle mücadele anlamında meseleye farklı bir bakış açısı getirebilmiş, konunun merkezden gelen direktiflerden ziyade yerel düzeyde hakla iç içe olarak ve onlara dokunarak çözüleceğine inanmıştır. Sadece silahlı mücadele ile meselenin çözülemeyeceğinin bilincinde olan Recep Yazıcıoğlu, kendi imkânları dâhilinde terörle mücadele noktasında idari, sosyal, siyasal, ekonomik ve toplumsal açıdan kısa, orta ve uzun vadede birçok faaliyet ortaya koymuştur. Yazıcıoğlu’nun ortaya koyduğu çözümler bütün devlet yöneticileri için birer örnek teşkil etmesini sağlayarak bu anlamda da bir liderlik örneği sergilemiştir. 

Bu çalışmada Recep Yazıcıoğlu örneğinden hareketle terörle mücadele noktasında başarı elde etmenin, sadece kolluk kuvvetlerinin verdiği silahlı mücadele ile değil bürokrat, siyasetçi ve vatandaş fark etmeksizin herkesin katkılarıyla ve çok yönlü bir yaklaşımla mümkün olacağı anlatılmaya çalışılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Terörle Mücadele, Güvenlik, Bürokrasi, Liderlik, Recep Yazıcıoğlu

[PDF] TERÖRLE MÜCADELEDE BÜROKRATLARIN ROLÜ: RECEP YAZICIOĞLU ÖRNEĞİ

ME ZORLU, M ÇAMLI


THE ROLE OF BUREAUCRATS IN COUNTER- TERRORISM: THE CASE OF RECEP YAZICIOĞLU 

ABSTRACT 

Each country has its own security and terrorist problems and strives to solve these problems. Because the state is a device that is obliged to meet the security needs of its citizens. As a state, the way to achieve success in the fight against terrorism is primarily related to your perspective on the issue. The method of struggle that has been tried many times in this regard until today but cannot go beyond obtaining short-term results is the armed struggle carried out entirely through law enforcement agencies. It is clear that this method does not solve our country's terror problem in the long run. However, what we call the fight against terrorism is a concept that can be fully efficient if it is handled with a holistic approach that includes many administrative, social, political, economic and social factors besides armed struggle. 

In this context, each bureaucrat at the state level has separate responsibilities in combating terrorism. Recep Yazıcıoğlu is a statesman who deeply feels this responsibility in his own body and is aware of this in every level he is assigned and in every province and district he serves. He was able to bring a different perspective to the issue in terms of combating terrorism in the places he served, believing that the issue would be resolved by touching and intertwining with the right at the local level rather than directives from the center. Recep Yazıcıoğlu, who is aware that the issue cannot be solved only with armed struggle, has carried out many activities in the short, medium and long term in terms of administrative, social, political, economic and social aspects in the fight against terrorism within his own means and by ensuring that they set an example for all state administrators. has also demonstrated an example of leadership. 

Based on the example of Recep Yazıcıoğlu, in this article, it has been tried to explain that achieving success in the fight against terrorism is possible not only with the armed struggle of law enforcement but also with the contributions of everyone, regardless of bureaucrats, politicians and citizens, and with a multi-faceted approach. 

Keywords: Counter Terrorism, Security, Bureaucracy, Leadership, Recep Yazıcıoğlu


GİRİŞ 

Küresel dünyada terör sorunu ülkelerin en çok uğraştığı sorunlardan biridir. Ülkemizde terör sorunu bilinen bir gerçektir ve günümüzde de devam etmektedir. Bu noktada bu çalışmamızda ülkemizde terör soruna bürokratlar üzerinden değerlendirilecektir. Bu değerlendirme de ülkemizde ‘’süper vali’’ olarak tanınan Recep Yazıcıoğlu’nun hayatı ve özellikle Erzincan valiliği dönemde terörle mücadele de yapmış olduğu faaliyetler ve Yazıcıoğlu’nun katıldığı programlarda söylemler üzerinden analiz edilecektir. 

1. TERÖR VE TERÖRİZM

Terör, siyah ve beyaz kadar net bir şekilde tanımı yapılabilen evrensel bir kavram değildir. Terör, içerisinde daha çok gri alanların hâkim olduğu bir kavram olmuştur. Bunun nedeni, terörün sübjektif bir kavram olması ve haklı-haksız, suçlu-suçsuz gibi değerlendirmelerin kişilerin ya da devletlerin o an ki duruşlarına, kişisel veya milli çıkarlarına göre değişkenlik gösterebilmesidir. Örnek verecek olursak; Bir teröristin devletin kolluk kuvvetleri tarafından öldürülmesi o devlet açısından haklı bir durum ve vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlama olarak nitelendirilebilirken, aynı olaya başka bir devlet kendi çıkarları ölçüsünde insan haklarına saldırı, katliam vb. şekillerde suçlamalar yöneltebilmektedir. Bir ülkenin sınırlarını korumak için mücadele ettiği terörist gruplara, bir başka ülke silah ve mühimmat yardımı yapabilmektedir. İşte bu durum terör literatüründe “birinin teröristi, diğerinin özgürlük savaşçısı” şeklinde özetlenir ve genel geçer bir terör tanımı yapılmasını engeller (TBB, 2006: 12-13).

Sözlük tanımlarına baktığımızda, Türkçede yıldırma, korkutma ve cana ve mala zarar verme gibi anlamlara gelen terör kelimesinin (TDK, 1998: 2200) aslı Latince “terrere” sözcüğünden gelmekte ve caydırmak, korkutmak, korkutup kaçırmak ve dehşete düşürmek gibi anlamlar içermektedir (Güzel, 2002: 15). Bir kavram olarak ise terör ilk defa “Dictionnaire de l'académie Français” in 1789 senesinde yayınlanan ekinde “terör sistemi; rejimi” şeklinde kullanılmıştır (Altuğ, 1995: 19). Terör veya terörist kelimelerinden anlaşılan klasik anlam ise yüksek korku verici, felce uğratan ve alt üst eden durum şeklinde ifade edilmektedir (Keleş ve Ünsal, 1982: 2).

Terörizm ise sözlük tanımlamasında, siyasal ve toplumsal hedeflere ulaşmak için, bilinçli ve düzenli olarak yapılan yıldırma hareketlerini ifade etmektedir (TDK, 1998: 2200). Terörizm kelimesinin sonunda, her ne kadar siyasi ve felsefi sistemlerde olduğu gibi “izm” eki olsa da terörizmin kendisi bir ideolojiyi barındırmaz. Daha çok ideolojik olarak hedeflenen bir amaç için kullanılan araç ya da hareket tarzı olarak ifade edilir (Zafer, 1999: 3). Dilmaç ise (1997: 19) söz konusu ideolojilik ilişki hakkında terörizmi, siyasal bir ideoloji etrafında bir araya gelen insanların, mevcut siyasal iktidarı ya da rejimi hedef alan şiddet eylemleri, fiili saldırıları olarak tanımlar. Siyasal bir amaç doğrultusunda yapılmayan şiddet eylemleri örgütlü bile olsalar terör kapsamından ziyade suç, organize suç kapsamında değerlendirilmektedir. Bu nedenle siyasal amaç terörizmin önemli unsurlarından bir tanesidir (Alkan, 2002: 14). Buradan hareketle terörizmin kendisi bir ideoloji değil, belli ideolojiler için yapılan şiddet eylemleridir.

Terörizm konusu hakkındaki diğer görüşlere bakıldığında ise benzer nitelikte evrensel bir tanımlamanın pek mümkün olmadığı ancak şiddet unsuru ve korku salma noktasında hem fikir olunduğu görülmektedir (Laqueur, 2002: 96). Ergil (1980: 1) konu ile ilgili çalışmasında terörizmin bir başka boyutuna değinmiş ve insan kaçırmadan, bombalamaya ve cinayete varan bu eylemlerin diğer bir amacının hedeflenen kitleden daha büyük bir kitleyi korkutma, yıldırma ve üzerlerinde baskı oluşturarak kendi saflarına çekmek olarak tanımlamıştır.Benzer şekilde Wilkinson (2002: 144)’da terörizmi, kişileri, toplumu ya da siyasal iktidarı yıldırarak, siyasal taleplerini kabul ettirmek üzere şiddet eyleminde bulunmak ve toplumun genelinde bir infial uyandırmak olarak nitelemektedir. Terör eylemlerinin asıl amacı, yapılan eylemin kendisinden ziyade, eylemin hedef kitle üzerinde yapacağı etkilerdir (Çiftlioğlu, 2006: 42).

Terör ve terörizm konularına “eylem-söylem” ayrımı biçiminde yaklaşan Bal (2006: 34)’ a göre terör, sivil vatandaşların ya da güvenlik güçlerinin herhangi bir amaca yönelik olarak ses getirici biçimde öldürülmesidir. Bu yaklaşıma göre yapılan eylem aynı zamanda söylemi de belirlemektedir. Yapılan eylemlerin yol açtığı durumlar üzerinden geliştirlen söylemlere ise terörizm denilmektedir. Kısaca terör ve terörizmin eylem-söylem ilişkisi yapılan şiddet fiili- öldürme, kaçırma, tehdit vb-, ile bu fiilin açtığı alanda yapılan söylem olarak ifade edilebilir (Bal, 2006: 5).

Yapılan terör ve terörizm tanımlamalarının hepsi konuyu belli noktalardan ele almakta ve fakat tek başına yeterli olmamaktadır (Özçatalbaş, 2006: 5). Bu durum yukarda bahsedilen konunun subjektif olması ile örtüşen bir durumdur. Alex Schmid tarafından terörizm üzerine yapılan bir araştırma olan “Political Terrorism”(1983) isimli eserde 1936’dan 1981 yılına kadar dünya üzerinde 109 farklı terörizm tanımı yapıldığı tespit edilmiştir (Hazır, 2001: 45). 

1.1. Terörizmin Nedenleri

İnsanların terörist olmalarına neden olan yolun başında, ortasında ve sonunda hep propaganda ve buna bağlı gerçekleşen beyin yıkama vardır. Propagandaya zenginlik katacak malzeme ne kadar çok olursa, terörist üretmek de o kadar kolay olacaktır. Terör ya da terörist kelimelerini ilk duyduğumuz esnada içimizde oluşan duygu nefret, beynimizde beliren imaj ise kısmi bir şaşkınlıktır. Bir insan böylesi vahşet içeren eylemleri nasıl olur da yapabilir sorusuna karşı yaşadığımız şaşkınlık ve olayı bir türlü anlamlandıramama durumu, bizi çoğu zaman konuyu kısa tanımlarla geçiştirmeye yöneltmiştir. Yaptığımız bu kısa tanımlamalar ise daha çok duygusal olup içerisinde çok fazla analiz barındırmamaktadır. Normal vatandaşların bu tür duygusal tepkiler vermeleri normal karşılanabilir ancak devletler ve konu ile ilgilenen araştırmacılar meseleye bilimsel bir açıklama getirmek durumundadırlar (Bal, 2006: 13).

ktadır. Bunlardan ilki, teröristlerin özel hayatlarında yaşadıklarından ötürü bu yolu seçtiklerini belirtir. Bu görüşe göre teröristlerin belirttikleri sorunlar gerçek yaşamlarında olsun ya da olmasın bunun bir önemi yoktur çünkü onlar zaten hasta ruhlu insanlardır ve bunları yapmaya meyillidirler. Sunmuş oldukları özel yaşamlarına yönelik sorunlar ise sadece yaptıkları terör eylemlerini meşrulaştırmaya ve kendilerini acındırmaya yönelik bahanelerdir. Neden terörist olunur sorusuna yönelik ikinci görüş ise, insanların ekonomik, sosyal ve siyasal gerekçelerle bu yola başvurdukları yönündedir. Yakalanan ve hapiste yatan teröristler üzerine yapılan incelemeler, olaylara çözüm ararken ki yaklaşım tarzlarının marjinal olduğunu ve kısa yoldan bu işi şiddetle çözme taraftarı olduklarını göstermektedir (Hudson, 1999: 35-58). İnsanların terörist olmalarının ya da bu tür eylemlere başvurmalarının birden fazla özel veya genel sebebi olabilir. Ancak literatürde genel kabul görmüş sosyal, siyasal ve ekonomik etkenlere bakmak konunun anlaşılması açısından daha faydalı olacaktır.

Sosyal nedenlere bakıldığında insanlar arasında din, mezhep ve tarikat ayrımlarının bulunması, eğitim seviyesinin düşüklüğü, etnik ayrılıklar, azınlık olma durumu ve devlete olan bağlılık duygusunun azalması gibi hususların temelde yatan sebepler olduğu görülmektedir. Siyasal nedenlerde ise, hükümet otoritesinin yetersiz oluşu, mevcut siyasal partiler arası gerginlikler, kurumların yozlaşması, siyasal baskı ve ideolojik unsurlar gibi gerekçeler ortaya çıkmaktadır. Son olarak ekonomik nedenlere bakıldığında ise, vatandaşların fakir olması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, işsizlik, ailesine bakamama durumu ve bunun getirdiği bunalımlar gibi gerekçelerle insanların terörizme yöneldikleri görülmektedir (TBB, 2006: 142- 143). Devlet her vatandaşın tercihlerini kontrol etme şansı ve yetkisine sahip bir aygıt değildir. Bu nedenle vatandaşlarının terörist olmasını yüzde yüz engelleyebilme şansı yoktur. Fakat gerekli mücadele yöntemlerini benimseyerek bunu en aza indirebilme imkânına sahiptir. Burada önemli olan doğru mücadele tekniklerini benimseyebilmektir. 

1.2. Terörizmin Tarihsel Süreci

Terörizmin ortaya çıkışına ve geçirdiği dönüşümün tarihsel serüvenine bakıldığında genelde dört başlık altında ele alındığı görülmektedir.

1.2.1. Eski Çağlar Terörizmi 

Hemen hemen Hz. İsa’nın doğumu ile başlayıp, 1789 Fransız İhtilali’ne kadar devam eden bu dönemde, adına bugün terörizm denilen kavramın ilk örnekleri, birtakım dini ritüellerle kamufle edilmiş tarikat-mezhep yapılanmalarında ortaya çıkmıştır. Bu yapılanmaların ortak özelliklerine bakıldığında ise siyasal ve dinsel amaçların birlikte var olduğu görülmektedir. Kendilerine suikast biçiminde bir eylem tarzı belirleyen bu yapılanmalarda, cenneti kazanma vaadiyle motive edilmiş fedailer bulunmaktadır. Suikastlarda hedeflenen kişilerin öncelikli olarak hükümdarlar ya da üst düzey devlet görevlileri olması, şiddetin seçkinlere yönelik olduğunu göstermektedir. Çağın şartları düşünüldüğünde iletişim ve propaganda olanaklarının yok denecek kadar az olduğu söylenebilir (TBB, 2006: 27-28). 

Tarihin ilk terör örgütü olarak kabul edilen yapılanma, terörizmin bu çağında yani MS 66-73 yıllarında “Sicarii” isimli Filistin’de ortaya çıkmış mezhepsel bir örgüttür. Son derece radikal, bağnaz ve Roma İmparatorluğu karşıtı din adamlarından oluşan Sicarii mezhebi mensupları, kamu binalarına, tahıl ambarlarına, su kanallarına saldırılar düzenlemekte ve hedeflerine aldıkları Yahudi Barış Partisi üyelerini, kalabalık ortamlarda ses getirmek amacıyla, cübbelerinin altında sakladıkları ve isimlerini de oradan aldıkları “sica” denilen hançerlerle öldürmektedirler (Altuğ, 1995: 28).

Sicarii’lerden sonra ikinci en eski terör örgütü olarak kabul edilen yapılanma ise Hasan Sabbah’ın kurucusu olduğu “Haşhaşinler”dir. Şii- İsmaili mezhebinin bir kolu olan ve radikal İslami örgütlerin öncüsü kabul edilen bu örgütün benimsedikleri temel amaç Allah’ın iradesini uygulamaktır. Kurucu Hasan Sabbah’a göre dini-siyasi bir yapılanmanın inceleme, propaganda, örgütlenme ve saldırı süreçlerinden geçmesi ve tüm dünyayı kontrolü altına alabilmesi için bir “Kurtarılmış Bölge” elde etmesi gerekmektedir. Bu bölge kendisine göre Alamut Kalesi’dir. Alamut dolaylarında kısa sürede “Köyün Tanrısı” unvanını elde eden Sabbah, Mürşitler, Dayılar ve Fedayinler olarak kategorize ettiği örgüt yapısını oluşturmuştur. Siyasi suikastları, siyasi güç elde etme unsuruna dönüştüren ve terörizmin ilk doktrinini hazırlayan kişi olarak tarihe geçmiştir (Taheri, 1990: 45-54).

Yine eski çağlarda Hintli “Hür Kardeşlik Örgütü” ile Çin’in “Beyaz Nilüfer”, “Büyük Bıçaklar” ve “Kızıl Mızraklar” gibi yapılanmalarının da zaman zaman terör eylemlerine başvurdukları görülmektedir (Altuğ, 1995: 29). 

Özetle terörizmin bu çağında, mevcut olan terör yapılanmaları genellikle dini ritüellerle kamufle olmuş tarikat benzeri oluşumlardır ve vur-kaç tipi eylem tipini benimsemişlerdir. Bu yönüyle modern çağlardaki terörizm faaliyetlerinden hem ayrılmakta hem de onların temelini oluşturmaktadır (Türköz, 2011: 11). 

1.2.2. Modern-Devrimci Terörizm Dönemi

Terörizmin ikinci dönemi olarak belirtilen ve 1789 Fransız İhtilali ile başlayıp soğuk savaş dönemine kadar devam eden bu dönemde iki önemli unsur ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi terörizme yeni bir yorum katarak eylem şekillerini geliştiren anarşist ihtilalciler, diğeri ise bunlara karşı bir unsur olarak oluşturulan devlet destekli terörün mimarları olan devrimcilerdir. Devletin bilinçli bir şekilde terör faaliyetlerine destek verdiği bu yeni yönteme “yukarıdan terör” ismi verilmektedir (TBB, 2006: 30-31).

Fransız devrimi, modern terörizmin doğuşu anlamında bir milat olarak kabul edilmektedir. Daha önce eski çağlarda var olan dini temelli ve gizli tarikat gruplarından oluşan terörizm faaliyetleri hem içerik hem de boyut değiştirerek yoluna devam etmektedir (Zafer, 1999: 12). Devlet tarafından yukardan terör unsurunun oluştuğu bu dönemde Fransa’da devrimci yönetim insanları idam etmiş, baskı ve şiddet yoluyla toplumu sindirmeye, onlara kendi fikirlerini empoze etmeye çalışarak keyfi bir uygulama sergilemiş ve bu dönemin bir “Terör Hükümranlığı” olarak anılmasına neden olmuşlardır (Çiftlioğlu, 2006: 85-97). Neticede bu yeni dönemde terör faaliyetleri uygulayan yapılar arasına devlet mekanizması da dahil olmuştur.

Modern terörizm döneminin devlet haricindeki bir diğer unsuru da terör örgütlerinin üzerlerindeki dinsel örtüyü kaldırıp yerine burjuvanın ya da proletaryanın ideolojik maskesini giymiş olmalarıdır. Bu duruma bir nevi terör örgütlerinin de laikleşme süreci denilebilir. Bu dönemin teröristlerinin genelde anarşist kişilerden oluşması ve anarşizminde tüm kurumsal yapılar ile birlikte dine de karşı oluşu söz konusu bu durumda etkili olmaktadır (TBB, 2006: 32). Terörizmin modern dönemine dair değinilmesi gereken bir diğer unsur ise Fransız ihtilali ile birlikte ortaya çıkan milliyetçilik akımlarının azınlıklar üzerinde oluşturduğu etkidir. O döneme kadar imparatorluk tebaası olarak yaşayan azınlık unsurlar, bağımsızlıklarını ilan ederek kendi devletlerini kurma yolunda terörizmi bir teknik olarak benimsemişlerdir. Etnik terör olarak ifade edilen bu durumdan Osmanlı İmparatorluğu da nasibini almıştır. Osmanlı da Ermeni hınçak ve taşnak örgütleri, etnik terörün öncüleri olmuşlar ve hedeflerine ilk olarak devlet memurlarını almışlardır. Ermeniler ile birlikte diğer azınlık unsurlar da Osmanlıya yönelik ayaklanma ve bağımsızlık girişimlerinde terörizm faaliyetlerini benimsemişlerdir (Altuğ, 1995: 82).

Bu çağdaki terörizmin bir diğer özelliği ise yapılan terör faaliyetlerine yönelik olarak dışardan alınan desteklerin başlangıcını, ilk örneklerini oluşturuyor olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu özelinde meseleye bakıldığında, Rusya’nın destek verdiği Ermeni çeteler başta olmak üzere İngilizlerin ve Amerikalıların kışkırttığı Kürt gruplar ile Fransızların desteklediği Arap azınlıklar Osmanlıya karşı sürekli ayaklanma gerçekleştirmekte ve terör faaliyetlerinde bulunmaktadır. Tüm bu dış desteklerin amacı Osmanlıyı parçalamak ve buradan her devletin kendine göre bir pay elde edebilmesini sağlamaktır (TBB, 2006: 36-38). 

Sonuç olarak ihtilalin getirdiği dönüşümlerle birlikte devletler ve milletlerle birlikte terörizm de bir dönüşüm geçirmiştir. Hem yapısal hem de çeşitlilik anlamında farklılaşan terörizm, birde dış desteklerin eklenmeye başlaması ve doktriner bir aşamaya geçmesi ile bambaşka bir boyut kazanmıştır. 

1.2.3. Soğuk Savaş Dönemi Terörizmi 

İkinci Dünya Savaşı’nın tamamlanmasının ardından terörizm, devrimler döneminden çıkarak bir “dış politika enstrümanı” ve “soğuk savaş silahına” dönüşmüştür. Söz konusu bu çağ, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (S.S.C.B.) dağıldığı 1990’lı yıllarda terörizmin bir küresel asimetrik tehdit haline gelişine kadar devam eder (TBB, 2006: 39). Soğuk savaş döneminde devletler terörizmi çok sık bir biçimde kullanmaktadır. Bu dönemde devletler kendi menfaatleri gereği bizzat terör faaliyetlerinde bulunmak yerine, Doğu ve Batı Blok’unda bulunan ülkelerin karşılıklı terörist ilan ettiği gruplara karşı el altından destek vererek tam bir soğuk savaş taktiği uygulamaktadırlar. Bu dönemde neredeyse tüm terör örgütlerinin destek aldığı ve sıkıştığı noktada başvurabileceği bir koruyucu devlet bulunmaktadır (Bal, 2006: 9).

Amerika Birleşik Devletleri ile SSCB arasında bu dönemde var olan soğuk savaş durumu, dünya devletlerinin bu iki bloktan birine ister istemez taraf olması sonucuna da beraberinde getirmektedir. SSCB dağılmadan önceki anayasasında dünyadaki tüm devletlerde devrimci kurtuluş hareketlerinin desteklenmesi talimatını tüm hükümetlere bir ödev olarak 853 yüklemektedir. Bu noktada Batı’nın terörist olarak ilan ettiği tüm gruplara Sovyet hükümetleri, anayasanın kendilerine yüklediği ödev gereği destek vermek durumundaydılar. Bu durumda terörist olarak ilan ettiği ya da birtakım örgütlenmelere giderek terörist bir yapı halini alma durumundaki gruplara SSCB’nin destek vermesinden ötürü de devletler çareyi ABD’nin tarafında yer almakta bulmaktadır. Aynı durum, ülkesinde ABD’nin destek verdiği terörist gruplar olan ülkeler içinde Sovyet tarafına geçmek şeklinde görülmektedir (Çiftlioğlu, 2006: 197). Soğuk savaş dönemindeki terörizm faaliyetleri, artık yerel ölçekten çıkarak uluslararası bir boyuta geçiş yapmıştır. Artık sadece ülke içindeki bir iç mesele değil, menfaati olan tüm devletleri sürecin içine dahil eden bir durum ortaya çıkmıştır.

Soğuk savaş dönemi ile ilgili son olarak söylenecek şey ise, bu savaşın galibi her ne kadar ABD ve Batı Bloğu gibi gözükse de aslında kazanan terörizm olmuştur. Çünkü artık pandoranın kutusu açılmış ve terör örgütleri devletlerarası dengeler açısından her alanda ne kadar güçlü ve önemli bir faktör olduklarını fark etmişlerdir (TBB, 2006: 66).

1.2.4. Küresel Terörizm Dönemi 

1991’de SSCB’nin sağılması ile sonlanan cepheleşme ABD ve Batı Bloğunun zaferi ile neticelenmiştir. Önceleri Batı ülkelerinin lideri konumunda olan ABD, pozisyonunu bir tık daha ileri götürerek dünyanın lideri olma durumuna yükselmiştir. ABD, elde ettiği yeni pozisyonu itibariyle artık daha fazla söz söyleyen, dikte eden fakat diğer taraftan da uluslararası sözleşmelere daha az riayet eden ve kendini eşitler arasında birinci gören bir konuma ulaşmıştır (Bal, 2006: 37). 

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin New York eyaletindeki, savunma ve ekonomi anlamında önemli merkezlerinden biri olan “İkiz Kuleler” e ve Washington’daki Savunma Bakanlığı binasına yapılan saldırılar Amerikan halkında büyük bir paniğe yol açtı. Bu tarihe kadar bu tür terör eylemlerini genelde Ortadoğu ülkeleri üzerinden televizyon ekranlarından izleyen ve ABD’nin askeri ve ekonomik gücü sayesinde kendilerine bir şey olmayacağını düşünen Amerikan vatandaşları ilk kez bu denli bir korku durumu ile karşı karşıya kaldılar. Bu olay dünya gündemine “Küresel Terör” olarak ifade edilen yeni kavramı getirmiştir. Daha düne kadar dünyanın en güçlü devleti olarak kendisini lanse eden ABD’nin başına gelen ve birkaç saat içinde ülkeyi felce uğratan bu durum göstermiştir ki artık hiçbir devlet terör eylemlerine maruz kalma açısından garantide değildir. Terör artık küresel bir tehdittir ve tüm dünyayı etkisi altına almaktadır. Küresel terör tehdidine karşı tüm dünya ülkelerine birlikte hareket etme çağrısı ABD tarafından gelmiş ve bu konuda herkese göz dağı niteliğinde bir açıklama yapılmıştır. Devamında gelişen süreçte ABD, terör örgütlerine yardım ettiği gerekçesi ile Afganistan ve Irak’ı işgal etmiştir. Fakat bu durum dünyanın diğer ülkelerinde ABD’nin bu ülkeleri işgal etmek ve sömürmek için öne sürdüğü bir bahane olarak görülerek ciddi eylemlere yol açmıştır. Yani ABD’nin küresel terörizmi önlemeye yönelik olarak başlattığı girişim aksine terörizmin artmasına neden olmuştur. ABD’nin söz konusu operasyonların bütününde yaptığı insan hakları ile bağdaşmayan davranışlar, tüm dünya kamuoyundan ciddi tepkiler almış ve dünyanın her yerinden radikal gruplar etrafında birleşmelere yol açmıştır (Türköz, 2011: 17- 18).

Bu döneme küresel terör dönemi denilmesinin bir nedeni de artık terör örgütlerinin bünyelerinde çok çeşitli ülke ve milletlerden üyeler barındırıyor olmasıdır. “Küresel Asimetrik Tehdit” olarak da nitelendirilen bu dönemde terör eylemlerinin ne zaman, nasıl, kim tarafından ve hangi ülkede meydana geleceği belirsiz bir hale gelmiştir. Örgütler, teknolojik imkânları da kendileri açısından son derece iyi kullanarak iletişimi iyi ve teknik takibi zor bir hal almışlardır (Bal, 2006: 45).

Son tahlilde ABD’ye yönelik olarak yapılan 11 Eylül saldırıları küresel terörizm dönemi açısından bir dönüm noktası bir milat konumundadır. ABD bu süreçte hiç kimseyi dikkate 854 almadan ve olayların iç yüzüne bakmaksızın terörizme karşı topyekûn bir savaş açmış ve bunu da belli hedefler doğrultusunda kullanmıştır. Bunun neticesinde terör artık içerik olarak da küresel bir hal almış ve çok boyutlu bir yapıya dönüşmüştür.

2. TERÖRİZMLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ VE TÜRKİYE’NİN TERÖR (İZM) İLE MÜCADELEDEKİ ETKİNLİĞİ 

Terörizmin tarihsel süreçte yaşadığı dönüşüme paralel olarak, terörle mücadele yöntemleri de tarihsel süreçte belli dönüşümler geçirmiştir. Bu bağlamda soğuk savaş dönemi, terörle mücadele konusunda da bir milat olarak kabul edilmektedir. Bu dönem öncesin de yürütülen mücadele yöntemleri “eski çağ mücadele yöntemleri” olarak belirtilirken, soğuk savaş sonrası dönem “çağdaş mücadele yöntemleri” olarak anılmaktadır. Devletler terörizmle mücadelede iki temel yöntem belirlemiştir, anti-terörizm ve kont-terörizm. Anti-terörizm, pasif bir mücadele yöntemidir ve alınacak savunma önlemleri ile terörizm faaliyetlerinin nerede, ne zaman gerçekleşeceğini önceden tahmin ederek buna yönelik önlemler almaya, önleyemezse de zararı azaltmaya yönelik bir mücadele yöntemidir. Kont-terörizm ise, terörizm faaliyetlerine karşı aktif bir şekilde mücadele etme yöntemidir. Bu yöntemin amacı terör örgütlerinin saldırmasını beklemeden onları çökertmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik bir hamledir. Bu yöntem sayesinde hem potansiyel terör faaliyetleri engellenmiş hem de inisiyatif devletin eline geçmiş olur (TBB, 2006: 313-314).

Terörizmle mücadele, odak noktasında insanı bulunduran ve insan zekâsının ve tecrübelerinin değişen durumlar karşısında verdiği bir yarışı da ifade etmektedir. Söz konusu bu nedenle de terörle mücadele, sabır, tecrübe ve entelektüel birikim gerektirmektedir. Çok hızlı bir şekilde, tam tamına, yüzde yüz başarı sağlayan bir terörle mücadele yöntemi yoktur fakat oluşabilecek zararı en aza indirebilecek bazı yöntemler mevcuttur. Bu yöntemler ise öncelikle meselenin salt silahlı mücadeleden ibaret olmadığının, bunun sosyal, siyasal, ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutları da olduğunun farkına varmak ile mümkündür. Aynı zamanda bu olay sadece devletin mücadele etmesi ile de değil, aileler, sivil toplum kuruluşları, bürokratlar, medya ve okullar gibi unsurlar ile birlikte çözülebilecek bir olaydır.

 Türkiye’nin terörizm tarihine bakıldığında ise bunların bir kısmı Osmanlıdan miras kalma, bir kısmı yeni kurulan cumhuriyet rejiminin kuruluş ideolojisine yönelik tepkilerden, bir kısmı da bulunduğu coğrafyanın özellikleri nedeniyle sürekli terörizm tehdidi ile karşı karşıya kalmış olmasındandır. Genelleyecek olursak Türkiye’nin terörizm tehdidi ile uğraşmadığı yıllar istisna konumundadır. Söz konusu bu terörizm Türkiye’de on binlerce insanın şehit olmasına ve çok daha fazla insanın yaralanmasına ve sakat kalmasına sebebiyet vermiş, ayrıca ekonomik, sosyolojik ve psikolojik olarak da büyük yaralar açmıştır ve açmaya da devam etmektedir. Türkiye’nin kuruluşundan bugüne kadar uğraştığı ve uğraşmaya da devam ettiği terörizmin iki önemli özelliği vardır: bunlardan ilki tüm dünyada da benzerlik gösteren etnik, radikal dinci ve ideolojik sebeplerden kaynaklı terörizm, ikincisi ise tüm bu unsurları destekleyen dış faktörlerdir (TBB, 2006: 531). 

Türkiye’nin, bu sayılan terör çeşitliliği ile mücadelesini iki aşamalı olarak ele almak mümkündür. Bunlardan ilki fiziksel mücadele alanını ifade eden “terörle mücadele”, ikincisi ise psikoloji ve iletişimle mücadele alanını ifade eden “terörizmle mücadele” kısmıdır. İkinci kısım, toplumun tüm fertlerinin sürece dahil olması ile yürütülen bir mücadele türünü ifade eder ki aslında mücadelenin özünü bu kısım yani terörün “izm” kısmı ile olan mücadele oluşturur (Bal, 2006: 7). Türkiye’de terörle mücadele yıllarca güvenlik odaklı ve fiziksel mücadele kısmı ile yürütülmüştür. Sahada çok başarılı güvenlik güçlerimiz olmasına rağmen, toplumsal anlamda mücadelede eksik kalınması bir türlü istenen başarıyı getirmemiş ve terörün destek bulmasının önüne geçilememiştir. Aynı şekilde fiziksel mücadeleyi bir kenara bırakıp sadece psikoloji ve iletişim odaklı rehabilite edici mücadele de eksik kalmıştır (Alkan, 2009: 138-139).

Türkiye’nin, terörle mücadele bağlamında yürüttüğü ve günümüze kadar devam eden süreç, ağırlıklı olarak güvenlik odaklı askeri ve polisiye tedbirler şeklinde süregelmiştir. Özellikle PKK terör örgütü tarafından uygulanmaya çalışılan her eylem sonrasında askeri operasyonlar başlatılmış ve orada bulunan teröristler ile saklandıkları mekanlar büyük oranda yok edilmiştir (Bal, 2006: 25). Ancak söz konusu bu durum terörün “izm” kısmı ile yürütülmesi gereken mücadele bağlamında desteklenmediği için sürekli bir misilleme şekline dönüşmüş PKK terörü kronik bir hal almaya başlamıştır. Bir diğer taraftan da sürekli dağlarda yaşayan ve oranın iklimine, coğrafi özelliklerine daha fazla hâkim olan küçük terörist gruplara karşı düzenli ordu biçiminde ve daha çok “er” statüsündeki askerlerden oluşan birliklerle yanıt verilmeye çalışılmış ve bu durumdan da istenilen netice tam olarak alınamamıştır (Türköz, 2011: 112). Terörle mücadelede yapılan bir diğer hata ise, ordunun mücadele birimi olarak kullanılıyor olması, terör örgütünü bir “dış düşman” statüsüne sokmakta ve sanki bir savaş hali mevcutmuş algısını yerleştirmektedir. Bu durum beraberinde teröristlerin birer “özgürlük savaşçısı” imajını desteklemekte ve PKK terör örgütünün meşrulaşma sürecini hızlandırmaktadır. Konuya dışarıdan bakıldığında ise askeri birlikleri ile teröristlerle mücadele eden bir ülke ve karşılıklı kayıplar verilen bir ortam algısı, meselenin bir “iç güvenlik” meselesi olmaktan çıkarılarak bir “dış güvenlik” sorunu gibi algılanmasına sebep olabilmektedir (USAK, 2008: 31-32). 

Türkiye’nin teröristle mücadele bağlamında ciddi bir mesafe kat ettiği ve bu alanda önemli başarılarının bulunduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu gerçekliği destekler nitelikte zaman içinde önemli yasalar çıkarılmış ve çeşitli mücadele birimleri kurulmuştur. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, Topluma Kazandırma Yasaları, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Özel Harekât Timleri, Özel Harekât Dairesi, Köy korucuları, Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM) ve Uluslararası Terörizm ve Sınır Aşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) bunlardan bazılarıdır (Türköz, 2011: 115-122). Teröristle mücadele noktasında gösterilen bu başarı ve birikim, terörizmle mücadele konusunda da geldiği takdirde tam anlamıyla bir mücadele yöntemi geliştirilmiş olacaktır.

3. TERÖRLE MÜCADELEDE BÜROKRATLARIN ROLÜ: RECEP YAZICIOĞLU ÖRNEĞİ

 Bu bölümde Türkiye’de bir döneme bürokrat kimliği ile damga vuran ve halk arasında “süper vali” olarak bilinen Recep Yazıcıoğlu’nun hayatı ele alınacak ve sonrasında bürokrasiye ve terörle mücadeleye yapmış olduğu katkılara değinilecektir.

3.1. Recep Yazıcıoğlu’nun Hayatı

Recep Yazıcıoğlu 2 Haziran 1948’de Trabzon’un Köprübaşı ilçesinde doğdu. Yazıcıoğlu ilkokulu ANAP’ın önemli isimlerinden Adnan Kahveci ile birlikte okumuştur. Ortaokulu ve liseyi babasının tayini sebebiyle Muğla’nın Milas ilçesinde okumasının ardından Yazıcıoğlu, üniversiteyi ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumuş ve 1968’de mezun olmuştur. Yazıcıoğlu üniversiteden mezun olduğu yıl Aydın maiyet memuru (kaymakam vekilliği) olarak kaymakamlık stajına başlamıştır. 1971 – 1984 yılları arasında kaymakamlık yapmış olup bu süre zarfında sırasıyla Kalkandere, Bahçe, Hamur, Ayvacık, Kırıkhan, Alaca, Akçakoca ilçelerinde görevde bulunmuştur (Kocabay, 2010: 22).

Yazıcıoğlu’nun kaymakamlık görevi sonrası 1984 yılında Türkiye’nin en genç valisi olarak Tokat’a atanmıştır ve burada 5 yıl görev yapmıştır. Yazıcıoğlu, Tokat valiliği döneminde farklı bir yönetim tarzı benimsemiştir. “Toplum-devlet el ele” sloganı ile “toplum kalkınması” sürecini başlatmıştır. Ayrıca, Tokat’ta eğitim ve sağlıkta yaptığı önemli işlerle "Yılın bürokratı" seçilmiştir (Akcagündüz, 2019: 206).

Ardından Yazıcıoğlu, kaymakam vekili olarak görev aldığı Aydın'a bu kez 1989 yılında vali olarak atanmıştır. Yazıcıoğlu, Jeotermal projesini hayata geçiremeden 1991 yılında 856 Erzincan'a atanmış ve burada tam 9 yıl valilik yapmıştır. Yazıcıoğlu Erzincan’a vali olduktan kısa bir süre sonra meşhur Erzincan depremi olmuştur. Deprem süreci Erzincan için daha pek çok sorunun doğmasına yol açmıştır. Bir de yıllardır çözülemeyen iki sorun olan Kemaliye Köprüsü ve Taşyol projeleri ile uğraşılır. Ayrıca Yazıcıoğlu 9 yıllık valilik süresince terör örgütü PKK ile mücadele de etkin rol alır (Yazıcıoğlu, 2013: 49).

Yazıcıoğlu 02.10.1999 tarihinde merkeze alınmıştır. Yaklaşık 4 yıl merkez valisi olarak görev yapan Yazıcıoğlu, bu süreci de boş geçirmemiştir. Yazıcıoğlu merkez valiliği döneminde televizyon programlarına ve söyleşilere katılmıştır. Yazıcıoğlu katıldığı programlarda doğru bildiklerini söylemekten çekinmemiş, Türk bürokrasisine yapıcı katılımları ile ön plana çıkmayı başarmıştır. Yazıcıoğlu bu söyleşilerinde genel olarak Türkiye’deki yönetim sisteminin sorunları, aşırı merkeziyetçilik ve bürokrasi, yerel yönetimler, başkanlık sistemi ve afet yönetimi konularını işlemiştir (Akcagündüz, 2019: 209). Yazıcıoğlu 2002 seçimlerinden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nin göreve gelmesi ile Denizli valisi olarak atanmıştır. 2 Eylül 2003 tarihinde Ankara civarında geçirdiği trafik kazasında bitkisel hayata giren vali 9 Eylül 2003’te vefat etmiştir (Balcı, 2003: 5). 

Yazıcıoğlu bir kamu yöneticisi olarak görüş ve düşüncelerini geniş halk kitlelerine ulaştırmak konusunda çok başarılı olmuştur. Yazıcıoğlu’nun bu başarısının arkasında yazılı ve görsel basını çok etkili bir şekilde kullanması ve halkla olan samimi ilişkileri yatar. Yazıcıoğlu, canı meyve istediğinde ağaçlara tırmanıp onu alan, köy ziyaretleri esnasında mayosunu giyerek bir yandan yüzüp diğer yandan da ziyaretlerini yapmaya devam eden, yeri geldiğinde dağcılık yapan, yeri geldiğinde yamaç paraşütü ya da rafting yapan bir vali olarak basının dikkatini çekmiştir. Vali tüm bunları yaparken bir yandan da mesajlarını vermekten çekinmemiştir. Örneğin Erzincan ilinde valilik görevini icra ederken yamaç paraşütü, dağcılık sporlarıyla ilgilenerek PKK terörüne karşı psikolojik savaş verdiğini belirtmiştir (Durgun, 2016: 886). 

3.2. Bir Bürokrat Olan Recep Yazıcıoğlu’nun Terörle Mücadeledeki Rolü

 Recep Yazıcıoğlu’nun terörle mücadele bürokrat kimliğini ortaya koymadan aktif bürokrat kimliğine ve yapmış olduğu faaliyetlere değinmek gerekir. Yazıcıoğlu bürokraside kaymakamlık ile başladığı yolda sorun çıkaran değil çözüm üreten bir bürokrat olmuştur. Yazıcıoğlu’nun özellikle 2000’li yıllarda sıklıkla söylenen yerelleşme politikalarının yani merkezin yetkilerini yerele kaydıracak âdem-i merkeziyetçi yapıyı anlatmaya kaymakamlık döneminden itibaren başlamıştır. Bu yapıda yerel yönetimlerin seçilen kişiler tarafından özerk bütçeyle hareket etmesi gerektiğini söylemiştir. Yazıcıoğlu, il ve ilçe yönetimlerinde atılacak tüm adımların merkezden izin alarak yapılmasına karşı çıkmış ve kendisi hem söylemlerinde hem de icraatlarında bunu göstermiştir. Fakat bu durumla ilgili Yazıcıoğlu hakkında sayısız soruşturmalar açılmış ama bir sonuç çıkmamıştır. Yazıcıoğlu ülkedeki bu yozlaşmış durumu şöyle ifade eder; “Türk sisteminde ihmali mesuliyet yoktur bunun yerine icrai mesuliyet vardır yani görevde ihmalden kimseye hesap sorulmaz onun yerine icraatta bulunandan hesap sorulur.” demiştir (Yazıcıoğlu, 2014). Yazıcıoğlu, sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlamıştır. Derneklerin, sendikaların, vakıfların gelişmesini ve topluma ağırlık verip vatandaşları geliştirmeyi ve de yerelde inisiyatif merkezleri oluşturmayı amaçlamıştır.

Yazıcıoğlu’nun, katı merkeziyetçi devlet yapısının yarattığı bürokrasi sorununa karşı da çözüm önerileri bulunmaktadır. O’na göre çözüm halktadır. “Eğer merkeziyetçi yapı netice verseydi, dünyanın en güçlü merkezi yapıları sosyalist-komünist sistemler iflas etmezdi, demek ki halksız devlet ve sistemle ilerlemek mümkün değildir” (Yazıcıoğlu, 2000b: 41). Bu anlamda Yazıcıoğlu, halkın örgütlenerek yönetime katılması ve işlerin yürütülmesinde sorumluluk alması gerektiğini söylemektedir. Çünkü katılımcı yaklaşımlar çarpık bürokrasiyi yok ederek yabancılaşmayı engeller, kaynak ve zaman israfını önler (Işıkcı, 2017: 87 -88).

Yazıcıoğlu’nun önemli özelliklerinden biri de klasik bürokratlardan her haliyle ayrılıyor olması ve halkla arasına perde çekmiyor olmasıdır. Yöneticiliğinde halkı kucaklayan, derdini çözen ve onlarla vakit geçiren bir misyon üstlenmiştir. Kendi söylemiyle de bu durumu şöyle ifade eder; “Ben Mercedes’e binen, havalı cıvalı, elli yıl öncesinin ceberut anlayışının, hikmeti kendinden menkul, erişilmez büyük adam havalarında yöneticisi hiç olmadım. Kaymakamken kapıma vurmadan giriniz diye yazmıştım, burada valiyim ve beni görmek isteyen vatandaş odama destursuz girer, ben halkın içindeyim daima, hiçbir zaman kompleksli biri olmadım. Bu görevler gelip geçicidir, insanlara tepeden bakmanın bir anlamı yok. Batı’da başbakan bisiklete binip işine gidiyor, bizde ise makam sahipleri bina olarak da mekân olarak da saraylarda oturuyorlar.” (Pabuçcu, 2005: 229). Bu durum özellikle ülkenin doğusunda yaşayan vatandaşlara, devletin sıcak yüzünün gösterilmesi bakımından son derece önemlidir. Neticede vatandaşlar devletin şefkatli yüzü ile karşılaştıkça terör örgütlerinin söylemlerine inanmaktan vazgeçmeye başlayacaklardır.

Recep Yazıcıoğlu’nun önemli özelliklerinden biri de mevcut sistemi eleştirmesidir. Devlet kapısında kapıcılıktan üst düzey bürokratlığa kadar tüm memuriyetlerde siyaseten atamalara karşı çıkmış ve her zaman atamaların liyakatle, uzmanlıkla ve birikimle olması gerektiğini savunmuştur. Liyakate ek olarak da memur atamalarının siyasilerin tekelinden alınması gerektiğini, siyasilerin özellikle koalisyon dönemlerinde memur kadrolarını istediği gibi değiştirdiğini belirtmiştir. Bu konuyla ilgili görüşlerini ise şu şekilde ifade eder; “Tecrübeyi göz ardı eden beceriyi verimi göz önüne almayan bir yaklaşımdan ürün, randıman, verim çıkmaz. Altı ayda bir hükümetler değişiyor, altı ayda bir sil baştan kadrolar değişiyor. Bürokrasi siyasi bir makam değil teknik makamlardır. Bakanlar siyasi makamdır, ama bakıyoruz ki genel müdürü, müsteşarı ve il müdürleri siyasi olarak atanıyor. Ondan sonra Allah kolaylık versin. Bundan sonra da bütün olay siyasi ilişkilere dayanıyor”. (“Süper Vali’’ Recep Yazıcıoğlu, 1999).

Yazıcıoğlu, bürokratlarda “bürokrasi hastalığı” olduğunu ve bunu sistemin kendi kendine oluşturduğunu belirtir. Vatandaşların mevcut sistem içerisinde yapacağı işler için alacağı izinlerde törensel bir hava oluşmaktadır ve makam ve mevki sahiplerine bel bağlanmaktadır. Burada süreç işlerin yürütülmesi üzerine değil daha çok bürokratların keyfine göre hareketi getirmektedir. Bürokrat ne kadar yüceltilirse işler o derece hızlı olmaktadır. Tam tersi durumda ise işler o ölçüde uzamaktadır. Yazıcıoğlu bu noktada gittiği her yerde makam odasının kapısını derdi olanın her zaman gelmesi için açık bırakmış ve örnek bir tutum sergilemiştir. Yazıcıoğlu, bürokratlığı döneminde sorun çıkaran biri değil dert çözen biri olmuştur.

Yazıcıoğlu, toplumsal hareketlerde de ön plana çıkmıştır. İçki satışlarında 18 yaş altına satışları yasaklamış, içki alımlarına sınırlamalar getirmiş, kahvehanelerde okey gibi oyunlara yasaklamalar getirmiş (Tokat’ta bu uygulama başlamıştır), “içki öldürür, sigara süründürür, kumar söndürür, spor güldürür” gibi pankartlar hazırlattırarak vatandaşların bilinçlenmesine katkıda bulunmuştur. Cola gibi içeceklere karşı çıkarak süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekleri içmeyi, beyaz ekmek yerine kepekli ekmeği özendiren kampanyalar yapmıştır (“Süper Vali” Recep Yazıcıoğlu, 1999). Yazıcıoğlu’nun buradaki amacı gittiği illerde vatandaşların aile yapısını düzeltmeye yardım etmek, onları sağlıklı bir yaşam için bilinçlendirmeye çalışmak ve öz kültürlerini de hatırlamalarını sağlamaktır. 

Recep Yazıcıoğlu, ülkede uygulanmaya çalışılan parlamenter sistemin halkın bilinçli olmaması nedeniyle belli grupların çıkarına hizmet edecek şekilde işlediğini belirterek şunları söyler (Hürriyet, 25.05.1999). “Sevgili halkımız radikal anlayışı benimsemiş değil. Bizim halk barajın altında kalacak fikirlere iltifat ve itibar etmiyor. Büyük partiler programa uymayan, lidere uymayan, yüksek sesle düşünen insanı içine alır mı? Ben zaten şimdi tek kişilik parti gibiyim. Liderler beni kabul eder mi? Mesela ben kuvvetler ayrılığı için başkanlık sistemini savunuyorum. Hiçbir padişah, tek başına iktidar olan bizim başbakanlar kadar yetkili değildi. Bizde on kişilik partinin başkanı bile padişah. Koalisyonun bir ucundan yakaladı mı ayvayı yedin. Liderler tarikat şeyhi gibi, ona biat etmeden olmuyor...”

Recep Yazıcıoğlu batıda uygulanan parlamenter sistemin ise kuvvetler ayrılığı olarak uygulandığını bu ayrım dolayısıyla özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramların içinin doldurulabildiğini ve temel kurumsal yapının bunlar üzerine kurulduğunu vurgular. Hal böyle iken Yazıcıoğlu, ülkemizde batıdan aynen kopya edildiği halde parlamenter sistemin niçin kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği şeklinde uygulandığını sorgulamaktadır ve bunun nedeni olarak cemaatçi, iktidarı bölüşmeyen, merkezde toplayan ve kendisine asla rakip tanımayan bir yapıdan kuvvetler ayrılığı değil ancak kuvvetler birliğinin çıkacağını ifade eder. Nitekim bizde uygulanan sistemde yasamanın fiilen yürütme olduğunu ve yargının bağımsız olmadığını birçok yönüyle yürütmenin içinde olduğunu vurgulamaktadır (Balcı, 2001: 116). 

Recep Yazıcıoğlu özellikle Erzincan valiliği (1991 – 1999) sırasında PKK terörüne karşı da çok ciddi mücadele vermiştir. Yazıcıoğlu özellikle 5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 33 sivilin öldürülüp köyün ateşe verildiği “Başbağlar Katliamı” sürecini iyi yönetmiştir. Katliam sonrası 1996 yılında verdiği bir röportajında Yazıcıoğlu ‘’son bir yıl içinde bin kadar teröristin öldürüldüğünü, birkaç mislinin tutuklandığını, 566 köye 3500 köylünün gönüllü koruyucu yapıldığını söyler. Ayrıca; bölgeye Avusturya’dan gelen televizyoncularla bölgede PKK’nın yaptıklarını gösteren bir kısa belgeselin hazırlanmasına aracılık etmiştir. Bu belgesel Avusturya’da yayınlandığından konsolosluk tarafından Yazıcıoğlu’na yurt dışında ilk defa PKK’nın terör faaliyetlerinin gösterilmesine aracılık ettiği için teşekkür edilmiştir (Recep Yazıcıoğlu – Vedat Yenerer Röportajı, 1996). Bu durum terörizmle mücadele açısından son derece önemli bir hadisedir zira bu makalede üzerinde ısrarla vurgu yapılan sadece teröristle mücadele ederek terörün bitmesi nokrasında sonuç alınamayacağını, bunun ekonomik, sosyal, siyasal, medya vb. gibi unsurlarla da desteklenmesi gerektiği konusuna güzel bir örnektir.

Recep Yazıcıoğlu, Erzincan valiliği döneminde terör sorununa yönelik çeşitli gözlemler yapmıştır. Yazıcıoğlu, yapmış olduğu gözlemleri hem katıldığı programlarda hem de eserlerinde aktarmıştır. Yazıcıoğlu öncelikle terör sorununun sadece silahla çözülebilecek bir sorun olmadığına dikkat çekmektedir. Bu sorunun sosyolojik, ekonomik ve kültürel boyutlarının olduğunu savunmaktadır. Terör olgusuna çok boyutlu bakılmadığı sürece bu sorunun çözülemeyeceğini savunmaktadır ve katıldığı bir programda terör sorunu ile ilgili şu tespitleri yapmaktadır: 

“Bu terör sorunu çok boyutlu, karmaşık bir olay. Bu nedenle çözüm de çok yönlü olmalı. Ekonomik, yönetsel, kültürel pek çok farklı yönü var. Benim en çok dile getirdiğim: Yerelleşme, sistemin yeniden yapılandırılması ve halkın yönetime katılması. Ben bunları ne zaman söylesem hemen: "Efendim doğudaki problem ne olacak?" sorusu ile karşı karşıya gelirim. Bunlardan ne zaman bahsetsem hemen insanların aklına, "Eyalet Sistemi" gelmektedir. Hâlbuki alakası yok. Benim söylediğim ilde, köyde, kentte, beldede yani yönetimin her kademesinde halkın yönetime katılmasıdır. Yani bugünkü belediye, köy ve il özel idaresi yapısının geliştirilmesidir. Özellikle yerel meclislerin geliştirilmesi ile yerel sorunların yerelde çözülmesidir. Peki, bu neyi sağlar? Bir kere bu eyalet sistemi değil. Bu anlattığım "yerel idare modelidir". Bu sistemde, sistemin dışında olan halkı sistemin içine alıyorsunuz. Halk kendi sorunlarının sahibi haline geliyor. Şu anda doğuda ve batıda her yerde, her şey devlete fatura ediliyor. Yani bütün eksiklikler: Sağlık, eğitim, altyapı vd. Bir de doğunun ayrı bir sorunu var: Aşırı nüfus artışı. Buna paralel olarak ekonomik kaynaklardaki azlık, yetersiz beslenme, yetersiz eğitim vd. İşte bunların hepsi terörü desteklemektedir” (Recep Yazıcıoğlu – Vedat Yenerer Röportajı, 1996).

Yazıcıoğlu teröre çözüm olarak vatandaşın devlette bütünleşmesi gerektiğini söyler. Devlet – vatandaş bütünleşmesini ise sağlayacak olan bürokratlar ve bölgede çalışacak olan memurlardır. Yazıcıoğlu bu durumu şöyle ifade eder: “Bakın devlet doğuya çok iyi binalar yaptı. Okullar, hastaneler vs. Fakat bir şey yapamadı. O da iyi personel gönderemedi. 859 Öğretmen yok, doktor yok, hemşire yok, ebe yok, veteriner yok! Vatandaş bunları istiyor, fakat yok! Bakın, Türkiye'nin batısında da personel var, tesis yok. Doğuda bina, tesis var; personel yok. Böyle garip bir durum…. Ülkenin yeniden yapılanması her açıdan önemlidir. Devletine, yönetimine yabancılaşan insanlar, devamlı şikâyet eder. Halkı tatmin etmek zordur. Doğunun şartları da zaten malum, çok zor. Bu şartlarda insanların aklının çelinmesi kolaydır. İşte bu insanlar eşkıya olur.” (Recep Yazıcıoğlu – Vedat Yenerer Röportajı, 1996).

Yazıcıoğlu terörün çözümüne yönelik genel kanaatini söyledikten sonra şunları da ekler; “…Şimdi en önemli çözüm yolu ekonomiden geçmektedir. Bakın doğudaki teşvik sistemi işlememiştir. Teşvik sistemi değişmelidir. Ben doğuda vergi dairelerini kaldıralım diyorum. Hatta stopaj dâhil almayalım. Memurların maaşı iki kat artar. Erzincan'da bütün memurlar OHAL istiyor. İhtiyaçtan değil, özlük hakları, maaş vs. nedeni ile. OHAL sisteminde bir OHAL ekonomisi oluşmuş, bundan nemalanan çok.” (Recep Yazıcıoğlu – Vedat Yenerer Röportajı, 1996). 

Recep Yazıcıoğlu’nun teröre çözümle ilgili söylemlerinden ve faaliyetlerinden genel bir değerlendirme yapacak olursak, şu şekilde bir sıralama yapabiliriz (Akcagündüz; 2019) 

 Merkeziyetçi anlayış ve merkeziyetçi anlayışın yasak uygulamaları değişmelidir. Örneğin: Kürtçe kaset satışına yasak kalkınca taleplerde düşmüştür. 

 Doğu ve Güneydoğu bölgesi, memurlar için sürgün yeri veya ilk atama yeri olmamalıdır tam aksine nitelikli memurlar bu bölgelere atanmalıdır. 

 Bu bölgelerde yaşayan vatandaşlar ile devlet arasında bağların yeniden kuvvetlendirilmesi gerekmektedir. Devlet bu bağları kuvvetlendirmek için mülki idari amirlerinden faydalanmalıdır. 

 Terörle mücadele çok boyutlu bir olgu olup sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları vardır. Türkiye, teröristlerle cephe savaşı verirken terörle mücadelede eksik kalmıştır. Bu yolda bilimsel çalışmalar yapılarak terörü besleyen unsurlarda pasifize edilmelidir. 

 Türkiye’de merkeziyetçi yapının yerine yerellik ön plana çıkarılmalıdır. Bölge halkı kurulacak yerel meclisler ile yönetime dahil edilmelidir. Bu sayede bölge halkı kendi derdini kendi çözecek ve terörü desteklemekten uzaklaşacaktır.

 Dönemin Türkiye’sine bakıldığı zaman, ordunun ön planda olduğu ve Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde çoğu ilin OHAL ile yönetildiği görülmektedir. Erzincan’a baktığımızda ise “Başbağlar Katliamı” sonrası bile OHAL bölgesine dahil edilmemiştir. Ayrıca yine o dönem Sünni – Alevi çatışmasının yoğun olduğu bir dönem olup Erzincan’da bu olaylardan etkilenmemiştir. Erzincan’da tam tersi bir süreç gelişip PKK’ya gönüllü mücadele eden koruyucular ile korumaya çalışmıştır.

Yazıcıoğlu’nun terörle mücadelede bizzat en ön safta yer alması, Erzincan’ın köylerini tek tek gezerek halkla bütünleşmesi, onların dertlerine ortak olup çözümler üretmesi, onu farklı kılmıştır. Sadece mesai saatleriyle hareket etmeyip bölgede çalışan diğer memurları yeri geldiğinde kılık değiştirerek teftiş etmesi hem de ceza vermekten çekinmemesi bölge de çalışan memurlarında bölge halkına karşı daha hassas olmasını sağlamıştır. Yazıcıoğlu, sorunlar karşısında inisiyatif alıp hızlı çözümler üretmiştir. Bu sorunları sadece devlet bütçesiyle yapmayıp aynı zamanda bölge halkını da çözüme davet ederek sorumluluk almasını sağlamıştır. Erzincan’da yapılan köprü buna güzel bir örnektir.

Yazıcıoğlu genel olarak baktığımızda teröre çözüm için bilinen gerçekleri söylemiştir. Bölgede yatırımların olmaması, bölge insanına yatırım yapılmaması, bölgeye atanan memurların bölge de hizmet veremeden farklı yollarla batıya atanması bilinen gerçeklerdir. Yazıcıoğlu’nun burada ki farkı, bilinen ve çözülmesi gereken gerçekleri söyleyerek çözüm 860 üretmesi ve üretilen çözümleri uygulamasıdır. Yazıcıoğlu, bu çözümlerin uygulamasına bölge halkını da dâhil ederek onların da sorumluluk üstlenmesini de sağlamıştır. 

SONUÇ 

Türkiye’de terör yıllardır devam edegelen sorunlardan biri olmuştur. Türkiye bu sorunu çözmek için seferber olmuş tüm kaynaklarıyla çözüm üretmeye çalışmıştır. Fakat üretilen çözümler terörü bitirecek seviyede olmamıştır. 

Bu çalışmamızda Recep Yazıcıoğlu’nun bürokrat kimliği ile yaptığı çalışmalar ortaya konulmuş sonrasında da özellikle Yazıcıoğlu’nun Erzincan valiliği döneminde terörle mücadele kapsamında söylemleri ve faaliyetleri incelenmiştir. 

Yazıcıoğlu valiliği döneminde icraatları ve her fırsatta katıldığı platformlarla söylemleri ile dikkat çekmiştir. Başkanlık sistemi özelinde katı bir kuvvetler ayrımını savunan Yazıcıoğlu aynı zamanda yerel meclislerin savunucusuydu. Yazıcıoğlu, özellikle yerel meclisler ile Doğu ve Güneydoğu bölgesinde vatandaşların yönetime dahil edilmesini istemiştir. Yazıcıoğlu’nun terörle mücadele yolunda bölgede çalışan memurlarında önemine değinmiş ve memurların bölgede uzun süreler çalışması gerektiğini söylemiştir. Bölge de çalışan memurlara ‘’ teşvik sistemi’’ oluşturulup motivasyonlarının arttırılması ve bölge halkıyla bağlarının kuvvetlendirilmesini istemiştir. Yazıcıoğlu bölge halkının ekonomik hayatına katkısı olacak yatırımlar ve teşviklerinin devlet eliyle bu bölgelere hızlı bir şekilde yapılması gerektiğini de belirtmiştir.

Recep Yazıcıoğlu’nun hem bürokraside edindiği tecrübeleri hem de 9 yıllık Erzincan valiliğinde edindiği tecrübeler terörle mücadele kapsamında önemlidir. Çalışmamız sonucunda Yazıcıoğlu’nun şahsına münhasır kişiliğiyle ön plana çıkarak kaymakamlık ve valilik dönemlerinde ülkemizde çalışmaları ve söylemleriyle derin bir etki bırakan bir bürokrat olduğu görülmüştür. Ayrıca özellikle Erzincan valiliği süresince de terörle mücadele noktasında yapmış olduğu gözlemler ve çalışmaların etkileri ortaya konulmuştur. 

Yazıcıoğlu’nun terörle mücadele kapmasında bölge halkına karşı kucaklayıcı tutumu yine bölge halkının sorunlarına çözüm üretmesi kısa vadeli çözümleri olduğu görülmüştür. Yazıcıoğlu’nun terörle mücadelede uzun vadeli planlaması ise bölge halkının yönetime dahil olmasını sağlamak, bölgeye uzun vadeli yatırımların yapılmasını sağlamak ve bölgeye atanan memurlara özel bir düzenleme özlük haklarını artırıp bölgede uzun süreli çalışmalarını sağlamaktır. Bu çalışmamızda Yazıcıoğlu’nun terörle mücadele kapsamında ele aldığı önemli noktalara değinilerek akademik literatüre katkıda bulunulmuştur. 

KAYNAKÇA

Akcagündüz, E. (2019). ‘’Kamu Hizmetleri Motivasyon Kuramı Çerçevesinde Vali Recep Yazıcıoğlu’nun Mülki İdari Amirliği Dönemi Üzerine Bir İnceleme’’ Doktora Tezi. İstanbul, Türkiye: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı. 

Alkan, N. (2002). Gençlik ve Terörizm. Ankara: TEMUH Dairesi Başkanlığı Yayınları. 

Alkan, N. (2009). Türkiye’nin terörizmle mücadele deneyimi. İ. Bal, & S. Özeren içinde, Dünyadan Örneklerle Terörle Mücadele (s. 109-154). Ankara: USAK Yayınları. 

Altuğ, Y. (1995). Terörün Anatomisi. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. 

Bal, İ. (2006). Alacakaranlıkta Terörle Mücadele ve Komplo Teorileri. Ankara: USAK Yayınları. 861 

Bal, İ. (2006). Terör Nedir? Neden Terörist Olunur? İ. Bal içinde, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler (s. 13). Ankara: USAK. 

Çiftlioğlu, E. (2006). Gri Tehdit Terörizm (2.Baskı b.). Ankara: Ümit Yayıncılık. Dilmaç, S. (1997). Terörizm sorunu ve Türkiye. Ankara: EGM Yayınevi. 

Durgun, S. (2016). ‘’Yazmaya Değil, Yapmaya Memur Olan’’ Vali Recep Yazıcıoğlu (s. 883 – 889). Erzimcan: Uluslararası Erzincan Sempozyumu. 

Ergil, D. (1980). Türkiye’de Terör ve Şiddet. Ankara: Turhan Kitabevi. 

Feyzioğlu, Elvan, (2003). “O Bir İtaatsiz İdi”, Halkın Valisi Recep Yazıcıoğlu, (Derleyen Mahmut Balcı), İstanbul: Gündem Yayınları. 

Güzel, C. (2002). Korkunun Korkusu: Terörizm. Y. Alezander içinde, Silinen Yüzler Karşısında Terör (s. 15). Ankara: Ayraç Yayınevi. 

Hazır, H. (2001). Demokraside İstikrarsızlığın Sebebi Olarak Siyasal Şiddet ve Terörizm. Ankara: Nobel Yayınları. 

Hudson, A. (1999). The sociology and psychology of terrorism: Who becomes a terrorist and why? Washington: Federal Research Division Library of Congress. 

Keleş, R., & Ünsal, A. (1982). Kent ve Siyasal Şiddet. Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Yayınları. 

Kocabay, B. (2010). ‘’Recep Yazıcıoğlu’nun Yaşamı, Yapıtları, Fikirleri, Uygulamaları ve Türk Toplumsal Yaşama Katkıları: Kamu Yönetimi Açısından Araştırma.’’ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Malatya, Malatya, Türkiye: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı. 

Laqueur, W. (2002). Terörizmin Yorumlanması,. Y. Alezander içinde, Silinen Yüzler Karşısında Terör (C. Güzel, Çev., s. 96). Ankara: Ayraç Yayınevi. 

Özçatalbaş, M. (2006, Ekim 6). Terörle Mücadelenin Ulusal ve Uluslar arası Boyutu. Yayınlanmamış YL Tezi, 5. Ankara, Ankara, Türkiye: Polis Akademisi. 

Pabuçcu, Köksal. (2005), Adam Gibi Vali Recep Yazıcıoğlu, 4. Baskı, İstanbul: Nesil Yayınları. 

“Süper Valiye Süper Kızak” 26.09.1999 http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=- 104037 (04.10.2021) 

Taheri, A. (1990). Hizbullah: Kutsal Terörün iç Yüzü. (H. Bila, Çev.) İstanbul: Sel Yayıncılık. 

TBB. (2006). Türkiye ve Terörizm. Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları. 

TDK. (1998). Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük (9 b.). Ankara: Türk Dil Kurumu. 

Türköz, Ş. (2011, Eylül 9). 20. Yüzyılda Avrupa ve Türkiye'de Terörizm ve Terörle Mücadele. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Afyonkarahisar, Afyonkarahisar, Türkiye: Afyonkarahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı. 

USAK. (2008). PKK Terör Örgütü İle Etkin Mücadelede Analiz, Risk, Fırsat ve Öneriler. Ankara: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu. 

Wilkinson, P. (2002). Terör ve Terörizm. Y. Alezander içinde, Silinen Yüzler Karşısında Terör (s. 142-162). Ankara: Ayraç Yayınevi. 

Yazıcıoğlu, M. S. (2013). Ne Yan Yana, Ne Karşı Karşıya: Anılar. İstanbul: Alfa Yayınları. 862

 Yazıcıoğlu, R. (2014). ‘’Süper Vali Recep Yazıcıoğlu – 1’’ Niğde yerel kanalında yaptığı söyleşi (Çevrimiçi) https://www.youtube.com/watch?v=i7ahcNQ7eEw&t=255s. 

Yazıcıoğlu, R. (1999). ‘’Süper Vali’’ Recep Yazıcıoğlu 32. Gün’de katıldığı program (Çevrimiçi) https://www.youtube.com/watch?v=Q0aDAMmVP3k&t=150 

Yazıcıoğlu, R. (1996). ‘’Recep Yazıcıoğlu –Vedat Yenerer ile Yaptığı Röportaj (Çevrimiçi) https://www.youtube.com/watch?v=CgQyDMxkvdM&t=915s 

Yıldırım, M. (2005). "PKK Terör Örgütüyle Mücadelede Türkiye‟nin Askeri Gücünün Kullanılması (1984-2004)". Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara, Ankara, Türkiye: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Güvenlik Bilimleri Anabilim Dalı. 

Zafer, H. (1999). Sosyolojik Boyutuyla Terörizm. İstanbul: Beta Yayınları.


YAZARLAR

*Öğr. Gör. İstanbul Ayvansaray Üniversitesi, Plato Meslek Yüksekokulu, Acil Durum ve Afet Yönetimi Bölümü, muhammedeneszorlu@ayvansaray.edu.tr, ORCID: 0000-0001-5089-4717 

**Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Bölümü, Tezli Yüksek Lisans, mstfcml00@gmail.com

*Kay-For 2021













Share:

30 Nisan 2024 Salı

Türkiye'nin en genç valisi kim?



Türkiye'nin en genç valisi kim?

Cumhuriyet tarihinde  Türkiye’nin en genç valisi unvan rekoru Zonguldak’a aittir…
1927 yılında 32 yaşında Zonguldak’a atanan “Ali Eyidoğan” Türkiye’nin en genç valisi ünvanı rekoru henüz kırılmamış valimizdir. Kent tarihi araştırmacısı olarak unutulmuş veya günümüze şimdiye kadar taşınmamış bu tarihi gerçeği, eğer var ise başka kent tarihi araştırmacıları tarafından yeni bir isim ve belge ortaya konulacağı güne kadar, cumhuriyet tarihimize “Türkiye’nin en genç valisi Zonguldak’tandır” olarak geçmiştir…
Türkiye tarihi araştırıldığına kayıt altına alınmış en genç vali 35 yaşındadır. Oysa 1927 yılında ilk görev yeri Zonguldak valisi Ali Akif Eyidoğan “32” yaşında en genç vali ünvanına sahiptir… 1959 yılında 35 yaşında Türkiye'nin en genç valisi ünvanıyla Mustafa Karaer, Gümüşhane valisi olarak göreve başlamıştı.
1984 yılında 36 yaşında en genç vali olarak Tokat Valiliği'ne Recep Yazıcıoğlu atanmıştı. Yazıcıoğlu, dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın da dikkatini çekmişti. Bir süre izlemeye aldığı Yazıcıoğlu'ndan beklediği gibi sonuçlarla karşılaşan Özal, Yazıcıoğlu’nun ismini valiler kararnamesine yazdırmıştı. Ancak Kenan Evren, kaymakamın yaşının çok genç olduğunu öne sürerek bu karara itiraz etmişti. Neticede Özal baskın geldi ve Recep Yazıcıoğlu 36 yaşında Türkiye’nin en genç valisi olarak Tokat’a atandı.
2013 yılında 42 yaşında Bakanlık Sekreterliği'nden Erzincan'a vali olarak atanan Abdurrahman Akdemir, mevcut valiler arasında en genç vali olarak açıklanmıştır.
2019 yılında 38 yaşında Hakkari vali yardımcılığı görevinden Bayburt Valisi olarak atanan Cüneyt Epcim Türkiye’nin en genç valisi olarak açıklanarak atanmıştı..
1927 yılında 32 yaşında Zonguldak valisi Ali Akif Eyidoğan’dır; Ali Akif Eyidoğan ya da kaynaklarda genellikle geçen ismiyle Ali Akif Eyidoğan,1895 yılında İstanbul’da doğmuş, 1974 yılında hayata gözlerini yummuş bir siyasetçidir. Eldeki bilgiler sonucunda “Türkiye’nin en genç valisi” rekoru ona aittir…

Kaynak:
https://www.zhaber.com.tr/turkiyenin-en-genc-valisi-zonguldaktan
Share:

15 Nisan 2024 Pazartesi

AKÇAGÜNDÜZ: “İÇİŞLERİ BAKANLIĞI BÜNYESİNDE RECEP YAZICIOĞLU ENSTİTÜSÜ KURULMALIDIR”



RECEP YAZICIOĞLU KONUSUNDA DOKTARA TEZİ HAZIRLAYAN BUNU “VALİ RECEP YAZICIOĞLU” ADIYLA KİTAPLAŞTIRAN DOÇ.DR. EMRE AKÇAGÜNDÜZ, TURAN YALÇIN'IN SORULARINI CEVAPLANDIRDI: “ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI BÜNYESİNDE RECEP YAZICIOĞLU ENSTİTÜSÜ KURULMALIDIR”

SORU- Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
2009 Yılında Trakya Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü dereceyle tamamladım. Ayrıca 2014 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulunu Yüksek Onur Derecesi ile bitirdim. 2010 yılında Trakya Üniversitesinde Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi programında yüksek lisansa başladım. 2012 Yılında "Türk Kamu Yönetiminde Denetim Anlayışının Dönüşümü ve Ombudsmanlık Kurumu" başlıklı tezimi savunarak yüksek lisansımı tamamladım. 2013-2019 Yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde doktora eğitimimi tamamladım. Doktora tez konum Mülki İdare Sistemi ve Vali Recep Yazıcıoğlu ile ilgilidir. 2019-2022 yılları arasında Trakya Üniversitesi İİBF’de araştırma görevlisi doktor olarak çalıştım. Mart 2022 doçentlik başvurusu sonrası ÜAK kararı ile doçent ünvanı almış bulunmaktayım. 2023 yılı itibariyle TÜBİTAK 1001 projesinde araştırmacı olarak görev almış bulunmaktayım.

Recep Yazıcıoğlu ile tanışmanız yanı farkına varmanız ve tez hazırlamaya karar vermeniz nasıl oldu?
Vali Recep Yazıcıoğlu ile ilgili bir tez yazamaya Bursa’da katıldığım “Buzlar Çözülmeden” adlı bir tiyatro oyunu sonrasında bir vatandaşın “Ah Recep Yazıcıoğlu sen nasıl adamdın!” diye özlem dolu serzenişi ile başladım. Sonrasında yapmış olduğum derinlemesine araştırmalarda Yazıcıoğlu ile ilgili gerçek manada bilimsel bir incelemenin olmayışı beni bu çalışmaya itmiştir. Zor bir süreçti, çünkü tez yazmak özellikle doktora tezi çok zor. Bu tezi 5 kişilik bir jüriye kabul ettirmek ayrıca zor. 6 Sene sonunda hatta 7 diyelim çalışma bitti.

Tez hazırlama aşamasında neler dikkatinizi neler çekti?
Öncelikle dikkatimi çeken şey Vali Bey hakkında doğru diye bilinen yanlışlar ve şehir efsaneleri. Ayrıca Vali Bey hakkında yazılan eserler ve Vali Beyin yazdığı eserlerin bir eserde toplanmaması. Vali Bey hakkında yazılan ilk tiyatro eserine bile ulaştım. Kendisinin yazdığı bütün eserlere ulaştım. Yapmış olduğum araştırma sonucunda çok ilginç veriler elde ettim. Mesela vefatından 21 yıl geçmesine rağmen halen unutulmayan bir bürokrat. Bu çok ilginç. Bu durumun nedenlerini merak ettim ve eserde açıkladım.

Çok geniş araştırma yapmışsınız bu araştırmada Recep Yazıcıoğlu konusunda nelere şahit oldunuz?
Öncelikle Vali Bey özellikle yakın çalışma arkadaşlarına ve mülki idareye çok önemli ölçüde etki etmiş. Kendisi ile yakinen çalışmış 30 mülki amirle yapmış olduğum mülakatlarda bu durumu gözlemedim. Fakat esas önemli olan halkın gönlüne taht kurması. Vali Bey vefat etmesine rağmen halen Türkiye’de Vali denilince akla gelen ilk isim bu çok önemli.

 Teziniz kitap olunca nasıl bir ilgi gördü?
Aşırı bir ilgi gördü. İlk baskısı bitti. İkinci baskı genişletilmiş halde Nobel yayımlarından çıktı. Sosyal medya hesaplarımdan (@edirnesbky Instegram hesabı özellikle) çokça övgü geldi. Çok kişi aldı. Kitap özellikle geniş kitlelere ulaşsın diye telif ücreti alamayıp fiyatın düşük tutulmasını sağladım. Okuyan herkes çok şaşırarak: “Bu kadar geniş çaplı bir araştırmayı nasıl yaptınız?” sorusunu sordu. Eseri okuyan 7 den 70’e herkes beğendi ve Vali Beyi gelecek kuşaklara taşıdığım için teşekkür etti.

Kitabınız 2. baskı yaptı kitap hocalar ve öğrencilerinizle nasıl etki yaptı?
Akademik camiada ve mülki idarede adım çok duyuldu. Bu tanınırlık oranımı artırdı. Pek çok yere konferans, sempozyum vb. etkinlikler için çağırıldım. Bu eser bana Recep Yazıcıoğlu’nu anlatma misyonunu yükledi.

Recep Yazıcıoğlu’nu kamuoyunun yeterince anladığına ve tanıdığına inanıyor musunuz?
Kesinlikle inanmıyorum! Eğer ben bu çalışmayı yapmasam zaman içinde Vali Bey kaybolup gidecekti. Çünkü ben kendisinin katıldığı televizyon programları dahil hakkındaki bütün bilgileri yazıya döktüm. Ayrıca İç İşleri Bakanlığı Eğitim Şube Müdürlüğüne genç mülki amirlere eğitim vermek için bir plan hazırlayıp sundum. Bence İç İşleri Bakanlığı Bünyesinde Vali Recep Yazıcıoğlu adı altında bir enstitü kurulmalıdır. Bizim gibi mülki idareye kendini adamış insanlar burada eğitim verip Vali Bey gibi değerleri gençlere anlatmalıdırlar.


Share:

24 Ocak 2024 Çarşamba

Erdal Beşikçioğlu gözüyle Vali Recep Yazıcıoğlu...


 Erdal Beşikçioğlu gözüyle Vali Recep Yazıcıoğlu...


Share:

18 Ocak 2024 Perşembe

İlber Ortaylı'nın Dilinden Vali Recep Yazıcıoğlu: "Her gittiği yerde devrim yapardı..."


 İlber Ortaylı'nın Dilinden Vali Recep Yazıcıoğlu: "Her gittiği yerde devrim yapardı..."


Share:

3 Ocak 2024 Çarşamba

Vali Recep Yazıcıoğlu Türkiye Turizm Ansiklopedisinde...


 Vali Recep Yazıcıoğlu Türkiye Turizm Ansiklopedisinde... 

Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu'nun turizm alanındaki faaliyetleri Türkiye Turizm Ansiklopedisinde bir madde olarak yerini aldı. 

Prof. Dr. Nazmi Kozak'ın editörlüğünde hazırlanan ansiklopedide Vali Recep Yazıcıoğlu maddesi şu şekildedir: 

Recep Yazıcıoğlu

Bürokrat, görev yaptığı şehirlerde doğa sporları ve turizmin yaygınlaşmasına yapmış olduğu katkılarla tanınan vali.

Kişi Kamu Görevlisi Vali

Vali Recep Yazıcıoğlu, 2 Haziran 1948 tarihinde Trabzon’un Sürmene ilçesinde dünyaya geldi. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Vatani görevini 1975 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda asteğmen olarak yaptı ve bürokrasideki ilk görevine 1968’de Aydın ilinde maiyet memuru olarak başladı. Maiyet memurluğu sonrasında 1971-1984 yılları arasında sırasıyla Rize-Kalkandere, Adana-Bahçe (Şimdi Osmaniye’ye bağlı), Ağrı-Hamur, Çanakkale-Ayvacık, Hatay-Kırıkhan, Çorum-Alaca ve Bolu-Akçakoca ilçelerinde kaymakamlık görevini yerine getirdi. Akçakoca’da çalışmaları ile dikkatleri üzerine çeken Recep Yazıcıoğlu, 1984 yılında 36 yaşındayken Türkiye’nin “en genç valisi” unvanıyla Tokat Valisi olarak atandı. Bu dönemdeki icraatları nedeniyle ülke çapında tanınır hale gelen Yazıcıoğlu, 14 Ağustos 1989 tarihinde Aydın Valiliği'ne getirildi. Aydın’da nispeten kısa süren valilik görevinin ardından 19 Ağustos 1991 tarihinde Erzincan Valisi olarak atandı. Erzincan’da rekor bir süre valilik yapan Yazıcıoğlu, 26 Eylül 1999 tarihinde merkez valiliğine alındı. Ardından 20 Şubat 2003 tarihinde Denizli Valiliği'ne atanan Yazıcıoğlu, 2 Eylül 2003 tarihinde Eskişehir-Ankara yolu üzerindeki Temelli Beldesi dolaylarında elim bir trafik kazası geçirdi ve bitkisel hayata girdi. Kazadan kısa bir süre sonra, 8 Eylül 2003 tarihinde vefat eden Yazıcıoğlu, Aydın’ın Söke ilçesinde toprağa verildi.

Vali Recep Yazıcıoğlu, kaymakamlık sürecindeki fikirlerini valilik döneminde hayata geçirme imkânı elde etmiş ve bu çalışmaları ile göz doldurmuştur. Toplum kalkınması (community development) felsefesi doğrultusunda hareket eden Yazıcıoğlu, kalkınma sürecinde devletin her işe yetişemeyeceğini ifade etmiş ve devlet-millet iş birliği ile yerel sorunların çözülebileceğini savunmuştur. Bu kapsamda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğine ve bürokrasinin vatandaş lehine işlemesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

Ulusal kalkınma sürecinde turizmin önemli bir yere sahip olduğuna inanan Yazıcıoğlu, turizm faaliyetlerinin kurumsallaşması ve sürdürülebilirliği için çaba harcamıştır. Tokat’ta göreve başlamasından kısa bir süre sonra konaklama ve turizm faaliyetlerinin sürdürülmesi için İl Özel İdaresi aracılığıyla Tokat Turban Turizm A.Ş.’nin kurulmasını sağlamıştır. Bu şirket çatısı altında da Büyük Tokat Oteli’ni inşa ettirerek Tokat’ın yatak kapasitesi açığını telafi etmeye çalışmıştır. Yazıcıoğlu bu dönemde ayrıca, Güney Kapadokya’nın (Nevşehir yöresi) 30 bin turistik yatak kapasitesine karşılık, Kuzey Kapadokya’nın (Tokat yöresi) 0 (sıfır) yatak kapasitesi olduğunu ifade etmiş ve Güney’deki ivmenin Kuzey bölgesinde de yakalanması gerektiğini savunmuştur. Bu çerçevede alternatif turizmi Tokat’ta geliştirmeye çalışmıştır.

Tokat sonrasında görev yaptığı Aydın’da da sağlık ve yayla turizminin gelişimi, sahil şehirlerinin altyapısının modernizasyonu konusuna odaklanmıştır. Aydın’daki görevi kısa süren Vali Yazıcıoğlu, o zamana kadar elde ettiği deneyimi Erzincan’da hayata geçirme şansına kavuşmuştur.

Göreve başlamasından birkaç ay sonra Erzincan’da meydana gelen 12 Mart 1992 depremi sonrası şehrin yaralarını sarma uğraşları ile takdir toplayan Yazıcıoğlu, bu dönemde doğa sporları ve turizm konusundaki çalışmaları ile bölgeye yeni bir dinamizm kazandırmıştır. Bu dönemde turizm eğitiminin yaygınlaşmasına da odaklanan Yazıcıoğlu, lise ve üniversite düzeyinde eğitim kurumlarının Erzincan’da kurulmasına katkı sağlamıştır. Aynı dönemde ülkedeki spor federasyonları ve üniversitelerle iş birliği yaparak spor ve turizm sektöründe faaliyet gösteren kişilerin lisans ve sertifika sahibi olması için uğraş vermiştir.

Yazıcıoğlu, başta rafting ve kayak olmak üzere doğa sporlarının turizmle iç içe sunulması için büyük çaba harcamış ve bu konuda yöre insanının desteğini almayı başarmıştır.  Erzincan ve çevre illerde rafting, kayak, dağcılık, buzul tırmanışı, su kayağı, kano, binicilik, trekking, offroad, dağ bisikleti, base jump, motokros, planör, parasailing kampçılık, mağaracılık, yamaç paraşütünün gelişimine önemli katkıları olmuştur. Rize-Fırtına deresindeki rafting faaliyetleri dahi onun bu uğraşlarının sonucunda hayata geçmiştir.  O dönem yetiştirilen uzmanların bir kısmı halen Muğla-Fethiye’de turizm ve doğa sporları (rafting ve yamaç paraşütü) alanında faaliyet göstermektedir.

Vali Recep Yazıcıoğlu, görev yaptığı illerde alternatif turizm çatısı altında sağlık turizmi, kış sporları turizmi, yayla turizmi, akarsu turizmi, dağcılık, hava sporları, inanç turizmi ve kongre turizmi alanlarına önemli katkılar yapmıştır. Bu kapsamda Yıldırım Akbulut Kayak Tesisinin açılması (1991), Erzincan Turizm Envanteri ve Geliştirme Planının hazırlanması (1992-1993), Ergan Dağı Kayak Tesisleri Projesi (1997), Dağ Turizmi Projesi (1997), Camel Trophy’98 yarışmasına ev sahipliği yapılması (1998), Voyager Turizm Ödülünün alınması (1998), Su Kayağı Türkiye Finallerine ev sahipliği (1998), 7 Günlük Erzincan Turizm Paketinin açıklanması (1998), Erzincan Havacılık ve Doğa Sporları Festivalinin düzenlenmesi (1999) Erzincan’daki valilik dönemindeki faaliyetlerden sadece birkaçıdır. Ayrıca turizmi teşvik için bir havayolu şirketi kurmuş ancak operasyonel başarı sağlanamamıştır.

2003 yılında Denizli’ye vali olarak atandığında turizm konusundaki birikimini sahaya yansıtmaya başlayan Yazıcıoğlu, bölgede doğa sporları için uygun alanları belirleyerek kamuoyuna tanıtmaya çalışmıştır. Geçirdiği trafik kazası sonrasında ömrünün vefa etmemesi nedeniyle Denizli’deki görevi çok kısa sürmüştür. Vali Yazıcıoğlu’nun görev yaptığı şehirlere alternatif turizm alanında getirmiş olduğu yeniliklerin önemli bir kısmı halen sürdürülmektedir.  

Başlıca eserleri: Yazıcıoğlu, R. (1999). Popülist Politikaya, Tıkanmış Ekonomiye, Yozlaşmış Sisteme Sil Baştan. İzmir: Yazıcı Kitapevi; Yazıcıoğlu, R. (1995). Bu Sistem Değişmeli. İstanbul: Birey Yayıncılık; Yazıcıoğlu, R. (1992). Yönetim Sistemimizin Yeniden Düzenlenmesi, Erzincan: Ermat Ofset; Yazıcıoğlu, R. (1990). Taşra Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi, Recep Yazıcıoğlu. Aydın: Ünal Ofset.

Metni kaynak göstermek için: NEGİZ, Muhammet. (2024). Recep Yazıcıoğlu, İçinde, Kozak, N. (Editör), Online Türkiye Turizm Ansiklopedisi, https://turkiyeturizmansiklopedisi.com/recep-yazicioglu (Erişim tarihi: 04.01.2024).

Yararlanılan Kaynaklar

Durkal, İ. (2011). Erzincan'da 12 ayda 12 spor, Hürriyet Gazetesi, https://www.hurriyet.com.tr/erzincanda-12-ayda-12-spor-18011413, (Erişim tarihi: 02. 01. 2024); İncesoyluer, C. (1988). Yörük Çadırında Sohbet, Sesimiz Gazetesi, 31 Mayıs, Sayfa 3; Kaymaz, R., Özdemir ve H. İ. (2010). Kültür, Sanat, Edebiyat, Bilim, Siyaset, Bürokrasi, İş Dünyasında Erzincanlılar Ansiklopedisi. İstanbul: Doğu Yayınları; Kocabay, B. (2010). Recep Yazıcıoğlu'nun Yaşamı, Yapıtları, Fikirleri, Uygulamaları ve Türk Toplumsal Yaşamına Katkıları: Kamu Yönetimi Açısından Bir Araştırma. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1-122; Miser, R. (1999). Kalkınma, Toplum Kalkınması Yöntemi Ve İnsanın Gelişimi. Ankara University Journal of Faculty of Educational Sciences (JFES), 32(1). https://doi.org/10.1501/Egifak_0000001159; Negiz, M. ve Kalkan, N., (2022). Bir Spor Dalıyla Hayata Geçirilen Üç Girişimcilik: Erzincan’da Rafting . IX. Yıldız Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Sesimiz Gazetesi (1986). Büyük Tokat Oteli’nin Temel Atma Töreni Yapılıyor, 16 Nisan, Sayfa 1; Yazıcıoğlu, R. (1997). Devletin Ekonomi İçindeki Ağırlığı, 6. Ulusal Kalite Kongresi: Toplam Kalite Yönetimi ve Ekonomi Yönetiminde Kalite, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, İstanbul: Lebib Yalkım Matbaası; Yazıcıoğlu, R. (1999). Popülist Politikaya, Tıkanmış Ekonomiye, Yozlaşmış Sisteme Sil Baştan. İzmir: Yazıcı Kitapevi

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Negiz, M., Vali Recep Yazıcıoğlu Arşivi, https://valiyazicioglu.blogspot.com/



Share:

12 Aralık 2023 Salı

TRT Arşivinde Vali Recep Yazıcıoğlu


TRT Arşivinde Vali Recep Yazıcıoğlu

Yaptığım araştırmalar esnasında karşılaştığım program bilgilerini Vali Recep Yazıcıoğlu araştırmacılarına ve sevenlerine yardımcı olması adıyla bu platformda paylaşmaya devam ediyorum. Yararlı olmasını dilerim. 

03.05.1987 tarihli Yaşayan Geçmiş Evler adlı programın 4. bölümündeki konuklar arasında Vali Recep Yazıcıoğlu da yer almaktadır. Programın diğer konukları ve gündemi şu şekildedir:

4. Bölüm: “Geçmiş Yaşıyor mu?” Geçmişle eskiciler arasında bağ kurarak geçmişe verilen öneme vurgu yapılmaktadır. İstanbul, Bursa, Antalya, Kütahya ve Adana’dan görüntüler eşliğinde bu kentlerin kimlikleri, Kütahya’da bulunan 18. yüzyıla ait eski yapılar, Tokat Latifoğlu Konağı, Mudanya’daki 19. yüzyıla ait 350 yıllık eser ve Yozgat’ın kerpiç evleri anlatılmaktadır. Programa Yüksek Mimar Recai COŞKUN, Necmi GAZİOĞLU, Cevat İSKENDEROĞLU, Ali Galip KANGAL, Hacı OZAN, İbrahim Halil ÇELİK, Nuri BOZBAY ile Recep YAZICIOĞLU katılmakta ve konuyla ilgili görüşlerini aktarmaktadır.

24.12.1994 tarihli Zirveye Ulaşanlar adlı programın 51. bölümünde Vali Recep Yazıcıoğlu'nun konuk olduğunu öğreniyoruz. Programın diğer konukları ve gündemi şu şekildedir:

51. Bölüm: Çanakkale Valisi Hüsnü TUĞLU, Tekirdağ Valisi Şenol ERGİN, Kocaeli Valisi Kemal NEHROZOĞLU ve Erzincan Valisi Recep YAZICIOĞLU katılmaktadır. Valiler grubunun katıldığı bu bölümde illerin sorunları ve illerle ilgili plan ve projeler anlatılmaktadır.


Share:

En Popüler Yayınlar

ETİKETLER

17. Yıl (1) 1921 (1) 1939 Erzincan Depremi (1) 1990-2000 (1) 1999 seçimleri (1) 28 Şubat (2) 3Y Kuralı (1) 68 Kuşağı (1) 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1) 77. Yıl (1) Açık Kapı Politikası (2) Adana (1) Adana Bahçe (1) Adem-i merkeziyet (1) Ademi Merkeziyet (1) Adnan Kahveci (9) Afrika (1) Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu (1) Ağrı (2) Akçakoca (2) Akçakoca Kaymakamlığı (1) Alaca (1) Alaca Kaymakamı (1) Ali Aygören (1) Ali Coşkun (2) Ali Çoşkun (1) Ali Demirsoy (1) Alkol (1) Altın Yıllarında Tokat (1) Anayasa (2) Anı (1) Anılar (11) Ankara (2) Ankara Valisi Nevzat Tandoğan (1) Anma (1) Apartman Yöneticiliği (1) Ardanuç (1) Arkadaşları (1) Aşırı Merkezileşme (1) Atamalar (1) Atilla Şahin (1) Avrupa Birliği (2) Ay TV (2) Aydın (25) Aydın Havaalanı (1) Aydın Marangozlar Odası (1) Aydınlarımız (1) Ayhan Aykanat (1) Ayşe Kulin (14) Ayşegül Ünsal (1) Ayvacık (1) Bahçe (1) Bahçelievler Belediyesi (1) Bakanlık Sayısı (1) Bankamatik Valisi (1) Basın Toplantısı (1) Başbağlar (6) Başbakanlık (1) Başbaşa (1) Başhekim (1) Başhekimin Odası (1) Başörtüsü (2) Başpınar Köprüsü (4) Bekir Aksoy (1) Belediye Başkanı Talip Kaban (1) Besim Tibuk (1) Beşköy Beldesi (1) Betül Kocabay (1) Biga Kaymakamı Fatih Genel (1) bildiri (1) Bir Kent- Bir Adam- Bir Yorum (1) Bitmeyen Senfoni (1) Bolu (1) Bordro (1) Botanik (1) Bozdağ Kayak Merkezi (1) Bu Sistem Değişmeli (3) Butto (1) Bülent Ecevit (2) Bürokrasi (12) Bürokrasi Hastalığı (1) Bürokrat (1) Bürokratik Cumhuriyet (1) Büyük Tokat Oteli (1) Can Air (1) Cemal İncesoylar (1) Çadır (1) Çalıştay (1) Çanakkale (1) Çoğulcu Yapı (1) Çorum (2) Daimi Koçak (1) Daire Müdürleri (1) Dava (1) Demokrasi (10) Demokratik Cumhuriyet (1) Denetim (1) Deniz Baykal (1) Denizli (26) Denizli Belediye Başkanı (1) Denizli Depremi (1) Depolitizasyon (1) Deprem (3) Deprem Mühendisliği (1) Deprem Projesi (1) Destek (1) Devlet (1) Devlet Planlama Teşkilatı (1) Devlet-Millet İşbirliği Projesi (1) Devletin Bekası (1) Doğa Sporları (13) Doğa Sporları Festivali (1) Doğa Sporları ve Çevre Birliği (1) Doğa Tutkunu (1) Doğu Anadolu Araştırmaları (1) Doktora Tezi (2) Dost-Düşman (1) Dördüncü Murat (1) Düşünce Özgürlüğü (1) Düşünen Vali (1) Eğin (2) Eğitim (2) Ekonomik Kriz (1) Ekşisu (1) Eleştiri (2) Elvan Feyzioğlu (1) Erdal Beşikçioğlu (6) Ergan Dağı Kayak Merkezi (3) Ergan Dağı Projesi (1) Erozyonu Önleme (1) Erzincan (41) Erzincan Depremi (17) Erzincan Havacılık Taşımacılık ve Turizm A.Ş (Erhat) (2) Erzincan İl Özel İdare (1) Erzincan Kanunu (1) Erzincan Turizm (1) Erzincan Valisi Ali Arslantaş (1) Eserleri (1) Evlilik (1) Eyalet (1) Eyalet Sistemi (1) Eyüp Eroğlu (1) Faili Meçhul (1) Fatih Kılıç (1) Fatih Kısaparmak (1) Fatma Yazıcıoğlu (1) Fehmi Koru (1) Ferudun Çelikmen (1) Fıkra (1) Fikret Bila (2) Film (2) Fransa (2) Girişim ve Dayanışma Derneği (1) Girişimci Bürokrasi (1) Girişimci Bürokrat (1) Girişimcilik (1) Girokrasi (1) Girokrat (1) H. Aliyar DEMİRCİ (1) Haber (2) Hakem Devlet (1) Halası Meryem Yazıcıoğlu (1) Haliç Toplantıları (1) Halil İbrahim Özdemir (2) Halil Rıfat Paşa (1) Halim Gençoğlu (1) Halkın Yönetime Katılımı (1) Hammurabi (1) Hamur (2) Hamur Kaymakamlığı (1) Hantal devlet (1) Hasan Basri Aktan (1) Hatay (1) Havayolu Şirketi (1) Hayat Felsefesi (1) Hediye Kitap (1) Hızır Paşa (1) Hidroterapi (1) Hikmet Köksal (3) Hizmet Makamı (1) Hürsöz Gazetesi (2) Hüseyin Sipahi (1) IMF (1) IV. Murat (1) İbn Kemal Sempozyumu (1) İbrikçibaşı Hikâyesi (2) İçişleri Bakanı (1) İçişleri Bakanlığı Genelgesi (1) İdari Reform (1) İdris Küçükömer (1) İl İdare Kanunu (1) İl Sayısı (1) İlber Ortaylı (5) İlçe Meclisleri (1) İletişim (1) İliç (1) İmla (1) İnsan (1) İsmet Ülker (1) İstanbul (2) İstisna Vali (1) İsviçreli Bolongarden firması (1) İş Ahlakı (1) İşkence (1) Jeotermal (3) Jürgen Habermas (1) Kalkandere (2) Kalkandere Kaymakamlığı (1) Kalkınma (2) Kamu Yöneticisi Davranışı (1) Kamu Yönetimi Reformu (2) Kamuda Tükenmişlik (1) Kamuda Yeniden Yapılanma (1) Kanal 7 (1) Karakol (1) Karanlık Kanyon (3) Karasu (1) Karikatür (1) Kasım Özsoy (1) Kayıtdışı Ekonomi (1) Kaymakam Dizisi (1) Kazım Erdem Özsoy (4) Keban Barajı (2) Kemah (1) Kemaliye (9) Kenan Evren (3) Keşiş Dağı (1) Kırıkhan (1) Kızılay (1) Kişilik (1) Kişisel Gelişim Lideri (1) Kitap (6) Kitaplar (1) Konferans (1) Konuşan Vali (1) Konuşma (3) Koruma (1) Koşullanmama Hakkı (1) Köksal Pabuçcu (3) Köprü (15) Köprü Dizisi (16) Köprü Filmi (2) Köşe Yazısı (49) Kurtarıcı Beklemek (1) Kuvvetler Ayrılığı (1) Kütüphane Seferberliği (1) Laiklik (3) Liyakat (1) Mahalli idare reformu (1) Mahalli İdareler (1) Mahkeme (1) Mahmut Balcı (2) Makale (5) Makam Arabası (1) Mamudizim (1) Marmara Depremi (2) Mehmet Akif Bal (1) Mehmet Emin Ulu (1) Mehmet Kemal Yazıcıoğlu (11) Mektup (1) Melih Aşık (1) Memur (1) Merkez Valiliği (12) Merkezi İdare (7) Meryem Yazıcıoğlu (6) Mesai Arkadaşları (1) Mesut Yılmaz (2) Mezar Taşı (1) Milas (1) Milliyet (1) Minibüs (1) Motosiklet (1) Muğla (1) Muhalif Bir Yazar (1) Muhammet Negiz (6) Muhtar (1) Munzur Dağı (1) Munzur Dağları (1) Mustafa Yazıcıoğlu (7) Mülkiyeliler Birliği (1) Mümtaz Soysal (1) Müzakereci Demokrasi (1) Müzakereci demokrasi teorisi (1) Müzakereci paradigma (1) Nafiz Özmen (1) Nahit Menteşe (1) Ne Yan Yana Ne Karşı Karşıya (2) OHAL Valisi (1) Okul Yapımı (1) Organik Tarım (1) Orhan Öztürk (1) Osmanlı (1) Osmanlı Sistemi (1) Ozan Balcı (1) Ömer Faruk Ünal (1) Ömer Lütfi Mete (1) Ömer Yaşın (1) Örnek Vali (1) Özel İdare (1) Özel İdare Kanunu (1) Özgürlük (2) Özsöz Gazetesi (1) Pamukkale (1) Panel (1) Paraşüt (2) Paşabatıran (1) Paşayaylası Oteli (1) PDF (1) Phoma Recepii (1) Polis (6) Polis Devleti (2) Polislerin Yürüyüşü (1) Popülizm (1) Prens Sabahattin (1) Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara (1) Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil (1) Prof. Mustafa Said Yazıcıoğlu (11) Profesör Dr. Osman Altuğ (2) Protokol (1) Psaphellus Recepii (1) Radikal demokrasi kuramı (1) Radyo Programı (2) Rafting (7) Recep Tayyip Erdoğan (1) Recep Yazıcıoğlu (1) Recep Yazıcıoğlu Belgeseli (2) Recep Yazıcıoğlu Düşünce (1) Recep Yazıcıoğlu Düşünce Grubu (1) Recep Yazıcıoğlu Köprüsü (2) Recep Yazıcıoğlu Kültür ve Dayanışma Derneği (1) Recep Yazıcıoğlu Müzesi (1) Recep Yazıcıoğlu Örneği (1) Rize (1) Robinson Crusoe (1) Röportaj (5) Rusya (1) Rüveyda Yazıcıoğlu Durmaz (1) Sadettin Tantan (3) Sağlık Turizmi (1) Sait Yazıcıoğlu (2) Sansa Boğazı (1) Saydamlık Eksikliği (1) Sedef Kabaş (2) Sedef Kabaş ile Potreler (1) Selma Yazıcıoğlu Özcan (1) Seminer (1) Sempozyum (2) Sendikalar (1) Sıradışı Bir Vali Recep Yazıcıoğlu (1) Sigara (1) Sistem (2) Sivil Anayasa (1) Sivil Toplum (4) Siyaset (2) Sosyal Adalet (1) Söke (1) Söyleşi (13) Sözlü Tarih (1) Sözün Özü (1) Stajyer Kaymakam (1) Su Kayağı (1) Su Sporları (1) Susurluk (1) Sükuti Tükel (1) Süleyman Demirel (4) Süper Vali (2) Sürmene (2) Şarkı (1) Şemsi Denizer (1) Şevket Gültekin (1) Şiir (2) Taha Akyol (1) Tamer Aksoy (1) Tanıklar (1) Tansu Çiller (1) Taş Yolu (3) Taşra Örgütleri (1) Taşyolu (1) TBMM (1) Tebdil-i Kıyafet (1) Tebliğ (1) Teknik Devlet (1) Tembellik ve Beleşçilik Kültürü (1) Terör (3) Terörle Mücadele (1) Tez (2) Tınaz Titiz (2) Tiyatro (1) Tokat (45) Tokat Hava Yolları (1) Tokat Modeli (1) Tokat Özel İdare Uygulaması (1) Tokat Turban Turizm AŞ (1) Toplum (1) Toplumsal Barış (1) Toplumsal İnisiyatif (1) Toplumsal Uzlaşma (1) Trabzon (6) Trafik Cezası (1) TRT (1) Turan Yalçın (6) Turgut Özal (12) Turizm (1) Turizm Bakanı Ahmet Tan (1) Turizm Potansiyeli (2) Turizme Maya (1) Türban Krizi (1) Türk Hava Kurumu (1) Türk İdareciler Günü (1) Türk Modernleşmesi (1) Türkiye markası (1) Türkiye Turizm Ansiklopedisi (1) TÜSİAD (1) TV Programı (2) Twitter (1) Uçak (1) Uğur Mumcu (1) Üniversiteler (1) Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1) Vali (2) Vali Abdulkadir Demir (1) Vali Filmi (1) Vali Recep Yazıcıoğlu Kongresi (1) Valilik (1) Van Depremi (1) Vasiyeti (4) Vefat (18) Vefat Yıldönümü Mesajı (1) Vergi (2) Yamaç Paraşütü (4) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı (1) Yasa Tasarısı (1) Yasakçı Vali (1) Yavuz Donat (1) Yayla Turizmi (1) Yazmacılar Hanı (1) Yeni Erzincan Nasıl Kuruldu ve Niçin Bitirilemedi (1) Yeni Şafak (1) Yerel İdareler (4) Yerel Yönetimler (10) Yerel Yönetimler Reformu (1) Yerel Yönetimler Yasa Taslağı (1) Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi (1) Yerelleşme (2) Yetki (1) Yıldırım Akbulut (1) Yılmazlar Köyü (1) Yolsuzluk (2) Yöneticilikte Örnek (1) Yönetim (1) Yönetim tarzı (1) Yönetime Politik Etkiler (1) Yüksek Lisans Tezi (1) Zeki Demirbaş (1) Zenci (1) Ziya- ül Hak (1) Ziyaretçi (1)

Translate


Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!... İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar. Yahya Kemal Beyatlı

ÖĞRENMEYİ SEVMEK

"Bilgiye sahip olarak doğmuş birisi değilim. Yalnızca öğrenmeyi ve öğretmeyi seviyorum."
Konfüçyüs

"Bilgi, ahlaki hareketten kalan şeydir."
Nurettin Topçu

Bu Blogda Ara

Link list 3